"Bana dini anlatmasının ardında bir beklentisi var mutlaka"
dini konularda insanların faydasına olan çeşitli öğüt ve tavsiyelerde bulunmanız rahatsız edebiliyor kimilerini. Üstelik bu tavsiyeleri olabilecek en uygun dil ve kibarlıkta yapsanız da durum değişmiyor çoğu zaman. Ya da bazen çeşitli yakıştırmalara maruz kalabiliyor, aslında ardınızda çok başka planlarınız olduğu şeklindeki senaryoların kahramanı haline gelebiliyorsunuz. Şüphesiz komplo teorilerini çok seven bir milletiz. Ve şayet bir şeyi yapmak işimize gelmiyorsa daima kötü örnekleri dikkate almak da vazgeçilmez bir özelliğimiz.
"Bana anlattığı bu şeylerden bir beklentisi var mutlaka" şeklindeki anlaşılmaz önyargıları daha anlatırken bile görebiliyorsunuz kimi insanların gözlerinde. Durum böyle olunca kafasındaki kurgu ve kuruntular sebebiyle anlattıklarınıza kulak veremiyor çoğu kimse. Muhtemelen bunun en büyük sebebi, öncelikle insanların işlerine öyle geldiği için dini gerçeklerle yüzleşmek istememeleri sonra da Allah'ın buyruklarını anlatmanın Allah'ın açık bir emri olduğunu bilmemeleridir.
"Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek inananlara yarar sağlar." (zariyat/55)
insanların büyük kısmının gerçeklerden ve bu gerçekleri onlara hatırlatacak kişilerden kaçmaları benim de defalarca şahit olduğum ve etrafımda gözlemlediğim bir şeydir. Çoğu insan aslında sizden hiçbir zarar görmemiş, hatta muhabbet ve iyilik görmüş olsa bile yine de çok fazla yakın olmak istemez size. Sebebi sizin hayatınızın merkezinde yalnız Allah'ın olması, etrafınızda ise sizin gibi gönülden Allah'a adanmış samimi dostlarınızın bulunmasıdır. Sizden uzak durmak istemelerinin sebebi, sizin bu insanların yaşamak istedikleri hayata uygun olmayan bir yaşantı içinde olmanızdır. Onlar gibi içki içmeyen, fırsatını bulduğunda zina yapmayan, gereksiz ve boş sözden uzak duran, kimseyi aldatmayan, her açıdan güvenilir,
insanlara hem dünyaları, hem de ahiretleri için hayırlı şeyler tavsiye eden ve hiçbir dünyevi beklenti içinde olmayan biri olsanız da yetmez. Çünkü sorun sizde değil, sizi, vicdanını rahatsız edecek biri olarak gören kişilerdedir. Dolayısıyla sizden uzak durarak gerçeklerden kaçtıklarını zanneder ve kendilerini aldatırlar. Öyle ki, kazara bir sürçme yaşasanız da istemeden bir hata yapacak olsanız bunu fırsat bilip kendilerini haklı çıkarmak için siperde beklerler. Ama Allah'a gönülden adanmış kişiler Allah'ın izni ile onlara bu fırsatı vermezler.
Siz onları doğruya ve iyi olana davet edersiniz ama onlar şeytanların şaşırttığı kimseler gibi yeryüzünde aylak aylak gezip hayatın zevklerine varmak isterler.
"Allah bizi doğru yola ulaştırdıktan sonra ökçelerimiz üzerinde gerisin geriye mi dönelim? O kişi gibi ki, şeytanlar kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirmişlerdir. Oysa onun, "Bize gel!" diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları vardır." De ki: "Allah'ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk. alemlerin Rabbi Allah'a teslim olmakla emrolunduk biz." (en'am/71)
Kur'an ayetleri peygamberlere de benzer şekilde yaklaşımlarda bulunulduğunu ve insanların hayrına olan şeyleri onlara tebliğ ettiklerinde bu tebliğ karşılığında dünyevi bir beklenti içinde olduklarının sanıldığını, peygamberlerin ise tek beklentilerinin Allah'tan olduğunu ifade ettiklerini bildirir bizlere:
"Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah'tandır." (hud/29)
"Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız?" (hud/51)
"Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece alemlerin Rabbindedir." (şuara/109)
insanlar kendilerini fazla abartırlar. Olduklarından önemli kişiler olarak görürler. Başkalarının samimi bir şekilde onların iyiliğini isteyebileceklerini anlayamazlar. "Acaba ne beklentisi var" sorusunun cevabını aramaktan kendilerine verilen nasihatlerden almaları gereken faydayı alamazlar. Hele bir de malca zengin biri ise iş daha da çirkinleşir bu kişinin gözünde.
"Acaba beni kandırıp benden para mı sızdıracak" zannına kapılması, gerçekleri görmesine engel olur. Şüphesiz her yolu kullanarak insanları aldatan kişiler dini de bu aldatmalarına alet edebilirler. Ama bu gibi insanlıktan nasibini almamış ve Allah'tan korkusu kalmamış kişilerin varlığı, her işinde yalnız Allah'ın rızasını gözeten insanların varlığına engel olmadığı gibi, bu gibi kötü niyetli kişilerin varlığı insanın hayırlı işlerin bir parçası olmamasına da bahane değildir. Çok sevdiğim rahmetli bir arkadaşımın bu şekilde önyargılara sahip kişilerle karşılaştığımızda söylediği sözler geliyor aklıma: "Sana dini anlatmamızın arkasında bir beklentimiz var mutlaka; ama senden değil, seni yaratandan beklentimiz." Kendileri de dahil sahip oldukları her şey hatta yeryüzündeki şeylerin tamamı da bunlara eklense tüm bunların Allah'ın bir kulundan razı olmasının yanında ancak okyanusta bir su damlası olabileceğinin farkında değildir pek çok insan. Farkında değildir çünkü Allah'ın rızasının büyüklüğünü ve onun dışındaki tüm beklentilerin geçiciliğini anlayabilmesi için Allah'ın hayatının merkezinde olması gerekir. Kendi hayatının merkezinde Allah olmadığı için de hayatının merkezinde Allah olan insanları anlayamaz. Kur'an'dan haberdar olmadığı için de bir kişinin tüm benliğini Allah'a adamasının, her işinde Allah'ın rızasına öncelik vermesinin değerini kavrayamaz.
"insanlardan öylesi de vardır ki, benliğini Allahın hoşnutluğunu elde etmeye satar. Allah, kullarına karşı Rauftur, çok şefkatlidir." (bakara/207)
Yalnız insanların kendileri değil, dini hassasiyeti olan olmayan pek çok aile de çoluk çocuğunun samimi ve inanan insanlarla bir arada olmasını istemezler. "Aman dini konularla fazla ilgilenme başına bir iş gelir," "Aman çocuğum beynini yıkamasınlar" anlayışıyla çocuklarını dindar insanlardan uzak tutmak isterler ve şayet uzak kalırsa çeşitli hediyeler ile kendisini ödüllendireceklerini vaat ederler. "Oğlum/kızım sen işine gücüne bak," "Önce kariyerini düşün," "Toplum içinde itibarlı bir yer edin kendine" sözleri ile bir gün ölüp gideceğimiz ve dünyalık ne varsa ardımızda bırakacağımız bu dünyadan ibaret sanırlar her şeyi ama farkında değildir çoğu aile. Dinini doğru bir şekilde yaşamasına engel değildir kişiden beklenen dünyevi şeyler. Ya da yapacağı hiçbir şey daha önemli değildir;
Allah rızası için yapacağı herhangi bir işten. Asıl dünyalık zevk ve eğlenceleri için yaşayan arkadaşlarından zarar görür insan. Hem dünyada hem de ahirette belaya sürükler insanı bu arkadaşları.
"Allah bunların kalplerindekini biliyor. Artık aldırma onlara; öğüt ver kendilerine ve nefisleri hakkında etkili sözler söyle onlara." (nisa/63)
insanların önemli bir kısmı dünyalık hesap, kitap, beklenti ve menfaat peşinde olduğundan derdi dünya olmayan insanları anlayamazlar. Bu insanlar etraflarına yararı olan samimi ve temiz özlü insanlar olsalar da pek çok aile çocuğunun dindar insanlarla bir arada olmasını hoş karşılamaz. Ne yapıp edip çocuğunu dindar kişilerle görüştürmemek için çeşitli kuruntu ve zanlarla hem kendi çocuğunun, hem de başkalarının kafasını bulandırmaya çalışırlar. Dindar insanlarla ilgili hep bir bahane hep bir açık ararlar. "Dinini yaşamak istiyorsan kendi başına yaşa" diyen pek çok aile aynı zamanda dini gereklerini yerine getirmesi için yapması gereken her şeye karşı dururlar, ama zengin ya da meşhur bir ailenin çocuğu ise bir kişi, kötü huyları görmezden gelinir. Yine de arkadaşlık etsin ister çoluk çocuğu bu kişilerle. Çocuğunu zengin aile çocuklarına yakın tutmaya çabalarken kendilerini de yakın tutmaya çabalarlar zengin ailelere. Çok ucuzdur insanların hesapları ama göremez ya da işine gelmediği için olsa gerek bu gerçekle yüzleşmek istemez hiç kimse. Kendini haklı çıkarmak için hep kötü örnekleri seçer. Sonuçta ise dünyaya o kadar büyük yer açılır ki, ister istemez dine dair her şey hayatın dışında kalır.
"Ben onları, Sen kendilerini affedesin diye çağırdıkça, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiseleriyle sarılıp sarmalandılar, inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler." (nuh/7)