ilham gelmiyor bu ara nedense bana..
Seninle ilgili hiçbir şeyi hatırlayamıyorum hatırlamak mı istemiyordum farzedelim ki öyle ne fark eder? Boynumuzun borcu seni özlemek
Bazı insanlarda hiç yok bu duygu bazı insanlarda ise gittikten sonra başlıyor. Çok vardır bunlar hayatımızda ben ise seni anlatacağım BABA!
Bazen bir kelebek görünce annem geldi derim, ya da yakut renginde bir şarapta dostu hatırlarım. insanoğlu bu üzülmek istesin yeter ki uçan kuşa bile bahane buluruz.
Değerini anlamadan gidenlere kızarız bazen de? Belki de hiç tanımadığınız anne/babanıza kızarsınız ne suçum vardı diye sorgularsınız hep içinizde. Ne suçu olabilir ki insanın?
Ya da sevgilinizden o hayatım dediğiniz kişiden hayatım diyorsunuz ya anlamı ne kadar büyük
Memleketinizi özlersiniz havasını, suyunu oynadığınız çanak çömlekleri kaç kere patlattınız düşünürsünüz. Ne güzel günlerdi değil mi? Gece yarısına kadar oynadığınız domino adlı oyuna birde teyzeleri/amcaları vs katardık davet ederdik onları da çocuk olmaya birazda olsa onlara da öğretirdik o yaşlarında iyi gelirdik.
Gittiğinden bu yana bir şey değişmedi aslında, yine aynı çocukluğuma devam ediyorum. Çocukla çocuk olunur mu diye kızardın ya, bana yaptığın gibi hep çocukla çocuk oluyorum. Kuzenimi/yeğenimi kucağıma alıp gıdıklayarak atarım bak seni diye tehdit ediyorum. O gülerken aklımın hep bir köşesinde seni düşünüyorum. oda beni böyle severdi diyorum.
Bahçede beraber ektiğimiz domatesleri yiyince hakkını vermişiz toprağın diyorum bana öğrettiğin gibi önce ona teşekkür ediyorum. Bayramlarda elini öptüğümde yüzüne bakıp şeker ya da para vermeyecek misin sorusu varken gözlerimde senin o hınzır gülüşünle elime ikisini de koymanı hatırlıyorum. ilk defa sevgilimi sana söyleyeceğimde önce kükreyip sonra kollarına sarmalayıp akıllı kızım diye sersin diye hayallerimi hatırlıyorum.
Şimdi yoksun aslına bakarsan, hiç olmadın çünkü Herkese özenmişimdir daha doğrusu iyide olsa kötüde olsa bir babası olanlara? Benim hayalimde ki baba böyleydi. Seni böyle hayal ederek affedebiliyorum belki de?
Kızgınlığım, öfkem var sana karşı ama büyüyorum baba! Bende öğreniyorum affetmeyi
Kızgınım , öfkem var sana karşı ama büyüyorum BABA!!!
Bende öğreniyorum affetmeyi.. her gün, ya ölürsen diye düşünüyorum, pişmanlıklarımla mı göndereceğim seni.. yaşayamadığım o günlerle hayallerimle mi göndereceğim, babam ölürse ben ne yaparım diye düşünüyorum .
Çok isterdim başımı oksayıp,masallar anlatıp, ninniler söyleyip, dizlerinde uyutmanı baba ..
istemezmiydim .
-zaten masal gibi yaşıyorum hayatımı baba; bosver, herkes zaten bir varmış, bir yokmuş ..
değil mi ..!!???
Olsun be babacığım , sen yinede de bana bir masal anlat
otur saçlarını seveyim. hem bir masal anlatayım sana...
evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler top oynarken eski hamam içinde... ben deyeyim şu ağaçtan, sen de ki şu yamaçtan, uçtu uçtu, bir kuş uçtu; kuş uçmadı, gümüş uçtu. uçar mı uçmaz mı demeye kalmadı; anam düştü eşikten, babam düştü beşikten... biri kaptı maşayı, biri aldı meşeyi; dolandım durdum dört köşeyi...
herkesin herşeyi bildiği ve herkesin hiç birşeyi bilmediği, herkesin cennetlik sayıldığı ve kimsenin cennete gitmediği, herkesin çok zengin yaşadığı ve kimsenin hiç birşeye sahip olmadığı, herkesin bahçasında incir yettiği, kimsenin bahçasında kara pancar büyümediği, herkesin mektebe gittiği ve kimsenin birşey öğrenmediği bir vakit varmış... bu bolluk ve yoksulluğun koyun koyuna uyuduğu vakitte yaşayan, iki genç varmış. bu gençler, vakti zamanında birbirlerini bir sır emanet edip, hesaplayamadıkları bir şekilde yollarını ayırmışlar. kız gitmiş kaf dağına, oğlan gitmiş Sahra çölüne. kız, krala gelin olmuş; oğlan, sahraya kervanbaşı. kız, oğlan ile konuştukları o sırrı hiç aklından, gönlünden çıkarmaz iken oğlan, işinin gücünün arasında unutuvermiş sırrını.
günlerden bir gün yine oğlan kervanı, bir yerden öbür yere, çölün sıcağında hararetinde taşır iken bir serap görmüş. gördüğü düş; zamanında sırrını kavi tuttuğu güzeller güzeliymiş. kıza seslenmiş. "nereye gidiyorsun?" kervandakiler durup oğlana bakmış. oğlan koşmaya başlamış. koşmuş, koşmuş yetişememiş. Yorgun düşüp, susuz kalınca, yığılıp düşmüş, çölün kızgın bağrına. Aynı gün olacak bu ya; kızın da, oğlanın bu hali rüyasına girmiş. Rüyasında, baygın oğlanın başını bekleyen, saçını okşayan kızın gözünden bir yaş süzülmüş. uykusunda, sayıklamış;
"oğlan yolun gözledim,
sorma nasıl özledim,
ben de bir emanetin var,
sorma nasıl gizledim.
oğlan, sırrı unuttun,
beni dağa yürüttün,
dağ başına yağmış kar,
sırrım niçün çürüttün.
oğlan, saçım uzundur,
ömrüm kısa, hazindir.
sanma sırrın dilde var,
bu sır, ahret azığımdır.
oğlan, bebek büyüttüm,
elin tuttum yürüttüm,
önünde uzun yol var,
ona sırrı öğrettim.
sır ardına düşmüşüm,
sana gönül koymuşum,
Benim de bir gönlüm var,
onu boşuna yormuşum."
demiş de demiş zavallı...
(ardı, arkası defterde. belki devam ederim.)
Bizim bir tarlamız vardı.
Öyle ekin verirdi ki...
Yaz biter ekin bitmezdi.
Ekinin rengi altın sarısı idi,
Boyu aya değerdi.
Yine Birgün orağım ile biçiyordum.
Karşıma bir tavşan çıkıverdi.
Orağı tavşana fırlattım.
Tavşan kaçtı...
Orak biçti...
Tavşan kaçtı...
Orak biçti...
Tavşan kaçtı...
Orak biçti...
Tavşan kaçtı...