"Doktor" ; der, hastayim, hayattan zevk
alamiyorum.
Açlar aklima geliyor, yemek yiyemiyorum.
Çiplaklar hatirima geliyor,
Onlarla birlikte üsüyorum.
Her cinayette kendimi suçlu buluyorum.
Her katil biçaginin kabzasini sanki benim ellerim
tutmustur.
Her atilan kursun benim kalbime saplaniyor.
Bütün bu toplumun suçlari benim omuzlarima yüklenmis.
Artik gülmesini unuttum."
Doktor, hastasini omzundan tutar, pencerenin önüne
getirir, perdeyi aralar, parmagiyla karsi duvardaki
afisi gösterir.
Bu afiste, bir sirk palyaçosunun reklami vardir.
"Azizim" ; der,"Su palyaçoyu görüyor
musun? Tavsiye
ederim, her gece bu palyaçonun gösterilerine git.
Bütün kederini, elemini, derdini unutursun. Gülmeyi,
kahkahayi ögrenirsin.
Hayattan yeni bastan zevk almaya baslarsin. ";
Hasta basini eger,
"Doktor" der, "iste o palyaço benim!"
çok uzun zaman sonra gelen edit: bu entry yazıldığında bu vatandaşı tanımaz etmezdim hakkındaki ilk düşüncelerim buydu lakin tanıyınca seviyor insan.*** (söz konusu entry i silmiyorum çünkü benim gibi ilk başta yanlış tanıyanlar olabilir)
nickini şimdiye kadar balconyna olarak okuduğum, "ulan balkonlu bir şey sanırım" dediğim, aslinda palyançonun yandan yemişi olduğu daha yeni anladığım yazar. gozlerime sokayım.
bugün itibariyle 24'ü doldurmuş kişi...
derler ki "yaşamak yavaş yavaş ölmektir", oysa bu kadar "hızlı" olmasa gerek "yavaş" kelimesinin ifade etmek istediği ölçü...
ya da bizim ölçüm cihazımız ayarsız...
anlattığı hikayeyi bildiğim gönderdiği linke tıkladığım ama sayfanın hala yüklenmesini beklediğim çaylak olduğum için bu cevabı burdan yazabildiğim ama link için uğraşacağım sözlükteki ilk yardım elini uzatan yazar.
Bizi hak * etti heva* yoluna sevda nidelim
Pay -mal * eyledi bu zülfü seman-sa * nidelim
Kul edinmezdi güzeller bizi illa nidelim
Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül..
şiddetle ihtiyacım var beni öpmene
dudakların dudaklarımı hacize gelsin
dokun! dokun! dokun etime,
etimle süslensin ardıç gözlerin
akşam olup da delikanlılar siyah giydiler mi
(dışavurumcu zifir ve seni seviyorum)
turuncu soyundu mu
bir şelale çalarım en yakın vitrin camını kırıp
ceplerimde bahar şiirleri ve ilkokul öğretmenleri
en güzel sesleri çizip anahtarımın kenarıyla
ağlarım! ağlarım ulan sana ne, sen
soyun - mumları söndür - yatağına uzan!
süte aşkı üfle!
sevda kafiyeleri arasındaki kıvamlı stoplazmik
uzantılar değil miydi saçlarını kızartıp da seni
gövdeni boşaltıp çekip uzaklaşmaya mecbur eden çekiç
uğultusu ve kıl buketleri - ki benim şahmerdanım
senin çocuk karanlığında yaşlı bir alice'di ve harikalar
diyarında iskambil adamlara poker borcum, sen, nasıl,
fakat
yağmur kadardın,
kan emdi
mesut yaşayan meşhur yalnızlar ve meddah kronolojiler.
Ağzında kanarya lekesi.
muradım yanıyor. Sen oyna hayatımı ey Robert De
Niro. Sen söyle şarkımı ey hüzün: Newyork! Newyork!
efendim 29 ekim tarihindeki mesut yar la ilk cay beles zirvesinde neseli ve muhabbetsever bir ademoglu oldugunu gosteren ve kirmizi formanin * yakıstıgı bir yazarimizdir.
ene unuttum lan ne terbiyesis bi insan olduğumu bir daha bana hatırlatan şahsiyet. zirvenin en neşeli en efendi en şakrak ve şen yazarlarından biriydi. soru bombardımanına tuttuğu mesut yar da ne zaman kafa yiyecek diye merak etmedim değil. *