maviye, yeşile, mora ,kırmızıya boyayıp satıyorlardı zavallı civcivleri. kimisi üzerindeki boya kokusundan zehirlenip ölüyordu yazık. biz de çocuğuz tabi severiz renkli renkli şeyleri.
hele de ciyyak ciyyak bağırması yokmu boğazından tutmamak için kendimizi zor tutardık, sesin nerden geldiğini anlamak için o küçücük gagasını yırtmaya ramak kalırdı resmen.tek hayalimiz onu yumurta verene kadar büyütebilmekti. ama yapamazdık çünkü mahallenin kedisini hesaba katmıyorduk. en fazla 2 hafta dayanırdı bir civciv. sonrasında bir bakmışsın ölmüş...
bahçemizin civciv mezarlığına dönmesine sebep olan nesil.
mk cocukları hep hastalıklı civcivleri veriyorlardı, civciv öldükten sonrada 1 hafta evde ağlardık bide almıcaz diye söylenirdik 1 ay sonra yenisini alırdık cocukluk işte.
pazardan hoşa gidilerek alınan sevimli mi sevimli, sarı mı sarı civcivlerin bir iki hafta sonra balkonun içine etmeye başlaması, koku yapması nedeniyle babanne'nin köydeki evine gönderilmesi ve 1-2 ay sonra da hepsinin horoz olduğunun öğrenilmesiyle yaz sonuna doğru da kesilmesiyle sonlanan süreçtir.
ama doğruya doğru, o ilk bir iki haftadan sonra hiçbir sevimlilikleri kalmıyor.