suriye'de tekbir getirerek evli barklı kadınların ırzına geçen ve çocukları kılıçlarla kafalarını kesen islamcıların türkiye'deki sevenlerinin yaptırdığı tazcizdir zorla namaz kıldırmak.
bir sonrakinde kılmadığında tecavüz etmek sırada beklemektedir tıpkı şeriatçı öso'cu abileri gibi.
zamanın insanların fikirlerini değiştireceğini söylerler. benim için geçerli değil. Mutlak olan değişmez. zaman sadece yaşımı ve dış görünüşümü değiştirdi. ben yedimde neysem yirmi yedimde de o oldum. bugüne kadar girdiğim günahların, kılmadığım namazların, tutmadığım oruçların, vermediğim zekatların tek suçlusu ve sorumlusu benim... ve hiçbirinize ne cevap ne de hesap vermek gibi bir zorunluluğum var. yaptığım ve yapmadığım her şeyin hesabını günü gelince allah'a vereceğim. size değil...
dayanamıyordum artık bakkalın kızının kaşarlıklarına. ne zaman kedim salih için mama almaya gitsem bir tonluk tahrik yükünü omuzlarıma bindiriyordu. memeleri adeta saddam'ın füzeleri gibi her an nükleer bir faciaya müsait, kalçaları ise kıyameti koparmaya muktedir birer alametti...
dayanamıyordum...
bir şeyler yapmalıydım...
önceleri uzun bir müddet müşterilerini ve özellikle de beni tahrik etmemesini, ben dükkana girdiğim zaman füzelerini toprağın altına gömmesini ve radyasyon engelleyici kıyafet giymesini rica ettim kendisinden. her defasında güzellik yolunda uyardığım bu gavat bakkalın nükleer kızı, beni dinlemiyor ve her geçen gün ahlaksızlığı tavana vurmuş vaziyette mahallelinin dedikodularına maruz kalıyordu...
benim olduğum yerde dedikoduya tahammülüm yoktu elbette ve bir sabah erkenden kalkıp, elimi yüzümü yıkarken; aynaya constantine bakışı attım ve "tamam dedim, kaçırıcam ben bu .rospuyu ve seve seve değilse, s.ke s.ke doğru yola getireceğim..." bunu der demez kafamda ampul yandı ve o arada tuvaletin kapısına vuran salih'le atışmaya başladık.
salih: yine günaydın gazetesindeki bikinili karılara bakıyon di mi ? takke düştü kel göründü... hahahahha.
etu: ulan senin yüzünden evlenemedim bu zamana kadar zaten, bir de dalga geçme seni petshopa çırak olarak veririm he. al çıktım akoyim. ben az yokum. öyle yokluğumdan istifade edip eve dişi kedi atmak yok bak...
bu salih'in de götü fena halde kalkmıştı bu aralar. dedesi abdülkerim gibi bir anda yoldan çıkıp ateist olmasından korkuyordum doğrusu. bu yüzden de pek ses etmiyordum isyankar olmasın diye... ceketimi ve hz isa modeli saçlarımı son kez düzeltip fatiha okuyarak indim bakkala.
sabahın körü olduğundan sokakta kimsecikler yoktu. gavat bakkalın kaşar kızı aybüke domalık bir vaziyette gazeteleri diziyordu... aylardır aradığım fırsat sonunda elime geçmişti. salih'le geçen gün bu sefer ne renk iç çamaşırı giyeceğine dair girdiğim iddiayı da kazanmıştım. takkemi düzeltip kafamdan tüm fesat düşünceleri çıkardıktan sonra usulca yanına sokulup ani bir hamleyle ağzından tuttum ve 99 luk tesbihimi bağırmasın diye ağzına tıkadım. kızı omuzlayıp evimin yolunu tuttum. Allah'tan ikinci katta salih kıza el attı da kolaylıkla çıkarabildik.
eve girdiğimde her daim yerde serili olan seccadenin üzerine fırlatacakken; boşta olan kolunu tutup banyoya doğru attım... önce kırklanmalıydı, sonra normal gusül ve en son namaz abdestinden sonra, kutsal üçlemeyi yapıp namaz kıldırabilirdim ona. ne de güzel veriyodum ağzına burnuna, suyu...
abdest aldırdıktan sonra karasinek gibi ovuşturmaya başladım ellerimi. aybüke korkudan ıslanmış civcivler gibi titriyor, gözlerimin içine kaderine razı olduğunu ifade edermiş gibi masumca bakıyordu. etkilenmiştim aslında... sanki orospu ruhunun ardında masum bir kız çocuğu seksek oynuyordu hâlâ. evliya ses tonuyla "üüüzülme yaavrum" diyerek kadir savun'un battal gazi yara alınca ortalığı yatıştırması gibi sesini taklit ederek güven verdim. bir şey yapmayacaktım ki ona, sadece zorla da olsa namaz kıldıracaktım...
başını rahmetli annemden kalan türbanla örtüp eline namaz hocası kitabını verdim önce. üç kere okutup özetini anlattırdıktan sonra namazı kılmaya hazır olduğunu söyledim. iftitâh tekbirini getirdikten sonra başladı kulun münâcatına. ne de güzel kılıyordu namazını...
namazdan sonra yüzüne inen ilahi nur aydınlatıyordu odayı... sanki gökten nur yağıyordu üzerimize... aybüke göz temasından kaçınarak geldi yanıma ve teşekkür etti onu doğru yola getirdiğim için. bu iyiliğimin bedelini bu dünyada olmasa bile ahirette ödeyeceğine dair ak partili sözü verdi... gözlerim dolu bir şekilde uğurladım aybüke'yi. sanki kapımdan şeytan olarak girip melek olarak çıkmıştı. salih'e dönüp ''âkıl isen kıl namazı çünkü saâdet tacıdır, sen namazı şöyle bil ki mü'minin miracıdır.'' dedim. birbirimize sarıldık ve ardından biz de abdestimizi alıp kılacağımız namaz için sabırsızlanmaya başladık.
aslında ak partili olmayan biri olsa oracıkta kötü niyetleri için kullanabilirdi zavallı kızı. ama ben yapamazdım... başbakanımızın bize öğrettiği bu değildi... salih'le birbirimize baktık ve sevinçle havaya attık takkeleri.
gökten üç takke düştü. biri bana, biri salih'e, biri de tüm ak partililere...