+ buna ne olur bakkal amca.
- gazoz şişesini öpüyorum ekseriyet. çokokrem sürdüm masaya, yalıcan mı?
+ ama siz...
- hehehehe, buna diye köppek gibi yalvardın, bunadım işte.
+ aman tanrım, epritüel mahalle bakkalı. bir nesli büyüten adam. sizi görmek çok güzel.
- artık çok geç evlat. hep tanşaş, hep tanşaş. son bir öpücük ver de dükkanı kapatayım.
gibi bişey değil.
çocukluğum geliyor aklıma. elimdeki bozuk parayı gösterip, "buna ne olur" diyip, alternatifler arasından fayda marjını en yüksekte tutabileceğim ürünü alıyor, babama olan gecelik borçlanma faiz oranını düşürmek için annemle diplomatik temaslarda bulunuyor idim. o zamanlar, arkamdan "asaf savaş akat gibi çocuk, maşallah" diyorlar, ben de "abarttınız mına koim" diyordum. babam da "hareket çekme, hareketin allahını görürsün" diyor, annem de "çocuğa kızma, kafasını bulandırdınız oğluşumun" diye atağa geçiyordu.
memur çocuğu olmak, ailenin her istediğini alamaması, onun yerine muadillerinden almaktır bir bakıma. coca cola yerine gazoz, enfes nestle çikolatalar yerine diş sızlatan cino, ruffles yerine fıs mısır tomarı pamko, kavaklıdere yerine köpek öldüren belki de. ama şu an inanın, daha çok istiyorum cino'yu, tombiyi.
bir de hem günlük sakız ihityacımı karşılamak, hem de oyun oynamak için, içinden sakız çıkan futbolcu kartlarını alıyordum. veya içinden futbolcu kartı çıkan sakızlardan. bir kere içinden futbolcu çıkmıştı. bildiğin duran topların usta ismi hami mandıralı çıkmıştı. uyy da.
- buna ne olur amca?
+ bisey gelmez o paraya
- hmm, belki bu 5 lik fikrini degistirir?
+ yok cocugum ona da bisey gelmez!
- peki ya bir onluga ne dersin dostum?
+ lan sittirin gidin almiim simdi ayagimin altina!
- o zaman seni mayami polisine sikayet etmek zorunda kalicaz!
+ lan ben sizin...!
- merkez merkez, bati yakasinda olay cikti, acil takviye kuvvet gonderin ehe ehe!
öncesinde bakkala gönderen kişiye "üstüyle kendime bişi alayım mı?" diye sormak vardır.
hadi annene soruyorsun, ki o da nezaketen, "hayır" cevabı seni pek de ırgalamıyor,alacaksın üstüyle kendine bişi.
eve gelen misafire, komşu neneye falan da soruyorsun. ben soruyordum açıkçası, yüzümü karartmadan hemde. kendi torunu orda sedire oturmuş, ekmek arası peynir domat yiyor, bakkala ben gidiyorum. haksızlığa gelemem, son iki saattir çikolata yememişim, bisikletin zinciri attı, kakam geldi.. öyle hesaplarım vardı küçükken.
neyse, o paranın üstü azdır hep. buna ne olur? bi s.k olmaz. cips neyim alınmaz onla. 'buna ne olur diyen çocuğa ibnelik yapan bakkal' denir aha buna.
soruyorum soruyorum adi şeyleri gösteriyor bana, sanki ucuz şeyi pahalıya satıyor, çok kıllanıyorum bu bakkaldan.
"küçük buldu da saf mı gördü, kazıklanıyor muyum? hayat pahalılığı falan mı var?" gibi soruların cevabını büyüyünce öğreneceğim nasolsa diyip başka bakkala gidiyordum ben de.
küçükken çok kinciymişim galiba.. önce teyze sonra bakkal.
tüketme alışkanlığının başladığı yıllardır. zira istediği özel bir şey yoktur. elinde parası ne kadarsa onun denginde bir şey ister. herhangi bir şey yani...
aldığının fırsat maliyetini bile hesaba katmayan çocuktur. çocuktur nihayetinde.
90' lı yılların çocuklarıdır bunları yapanlar benim bildiğim yeni nesil bu şekilde davranmıyor.
-bakkal bey; bana iki tane cip ver üstünede çiklet alayım. diyip iktisatçı gibi yaklaşıyor konuya.