son anda metroyu kaçırmış insanın dudaklarını terkeden cümle.
o gün önemlidir, arkadaşlarınızla sözleşmişsinizdir, bir yere gideceksinizdir, hatta belki de bir iş toplantınız vardır. belki de o gösteriş içindeki aşklardan ziyade, artık nasıl olduysa, hayallerinizdeki aşkı bulmuşsunuzdur, ona gidiyorsunuzdur.
giyinir, deodorant sıkar ve aceleyle dışarı çıkarsınız. ne de olsa her dakika önemlidir, metroya yetişmek zorundasınızdır. metroya binmeli ve yolunuza düşmelisinizdir, öyle ki ehliyetiniz yoktur, zaten araba yolculuklarından da, şehirlerarası yolculuklardan da deli gibi korkmaktasınızdır. sizi istediğiniz yere bırakabileceğini söyleyen bir arkadaşınızı kibarca reddedip metro durağının yolunu tutarsınız. her şey iyi gitmektedir, metro henüz gelmemiştir. ancak merdivenlerden çıkmaktayken metronun durağa yanaştığını duyar ve adımlarınızı hızlandırırsınız.
ama o da ne?
metro hareket eder, kapılara yapışsanız da, kendinizi göstermeye çalışsanız da metro gitmektedir. sonra elinizi cep telefonuna atar ve evde unuttuğunuzu anlarsınız. anladığınız bir başka şey de umut ve hayal etmenin şans işi olduğudur. umut da hayal de adamını seçer. umutla işiniz olmadığından yapacağınız ilk şey umut etmemek, ikinci şey olmadığınız biri gibi davranmak, üçüncü şeyse metroyu yakalamak için evden 20 dakika erken çıkmaktır.
yoksa metrolar da, aşklar da uçar gider. geriye umut etmenin ağırlığı kalır.