kanımca ezginin günlüğü'nün 1990 öncesi yaptığı en iyi albümdür. bu albümün bir özelliği de içindeki şarkıların yeni türkü'nünkilerine en yakın olduğu gerçeğidir. bunun nedeni de o zaman yeni türkü'nün üyesi olan selim atakan'ın albümdeki akşam şarkıları, yaş yetmiş ve ayrılıkta söylenmiş bir yaz türküsü şarkılarında piyano çalmasıdır. o albümün kasedi bende var, ondan biliyorum.
ezginin günlüğü nün esasen son vuruşudur. dinledikçe dinlenesi gelendir baştan sona. "akşam vakti ince sazda koyulurken şarkılar" dır gerçekten de. bağımlılık yapar.
insanı nedensiz yere hüzünlendiren. bir kumsaldasınız ve tek ışığınız yıldızlar. evet, karanlık. hayır, o kadar da değil. yıldızlar yetiyor. yetmez mi? etkileyicilikleri bir yana, sizi asıl hüzünlendiren o akşam ayın olmaması. taburenizle erkenden gelmişsiniz, arkadaşlarınızın gelmesine henüz varken. elinizde telefon, çağrı atmalarını bekliyor olmalısınız masayı ve malzemeleri getirmelerine yardım etmek için. ama beklemiyorsunuz, telefon elinizde; gözünüz yakamozsuz deniz ile parlak benekli gökyüzü arasındaki bitimsiz ufukta. yavaş bir meltem sizi alıp götürmeli o zifire. kalmadı katlanacak gücünüz, yalnızlığa. 5 dakika sonra sona ermeyecek. bir teselli değil, yalnızlığı bitiren. ama o teselli örtbas edendir sadece. ay gidip gelirken, deniz gelgitlerle; ve her şey bu döngüde, ama ufuk değil. gece gündüz demeden hep bitimsiz, hep gözükmeyen ve hep bilinmeyen ufuk. gitmek istiyorsunuz, gelmemek üzere.