Ne yapmış olursa olsun isterse kuran yaksın bir kadına hele o yaştaki birine bunu yapmak orospu çocukluğudur. O nedenle cia operasyonu olma ihtimali vardır. Hiçbir müslüman hele Türk bu kadar alçaklaşamaz diye düşünüyorum zira.
Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi'nin ilk kadın akademisyeni, tarihçi ve siyaset bilimci.
31 yıl önce bugün evine kargo ile gönderilen bombanın patlaması sonucu 71 yaşında yaşamını yitirmişti.
Nadire'nin sancıları dayanılmaz haldeydi. Bir yanda Sivas'ın ciğer donduran soğuğu, diğer tarafta tek göz odada kıt imkânlarla yaşam mücadelesi...
Derin bir ah çekti Nadire... Ağız dolusu beddua döküldü dilinden: "Gözün kör olsun Hamit... Gün yüzü göremeyesin... Beni Sivas ellerinde karnımda bebemle koyup gittin, Allah'ından bulasın inşallah..."
O yılın Mart ayı hiç olmadığı kadar soğuktu. Babasını çoktan kaybetmiş olan Nadire'nin annesi de Ordu'daydı. Soğuk mu daha zordu, yalnızlık mı, gurbet mi? Nadire bu sorulara yanıt veremiyordu.
Gitgide artan sancısına katlanmaya çalışırken birden uzandığı divanın ıslandığını fark etti. Ayağa kalkacak durumu yoktu. Etrafına bakındı. Hamileliğinin son günlerinde Sivas'ın diz boyunu aşan karında yürüyebilmek için edindiği meşeden sopaya gözü takıldı. Büyük bir acı çekerek ona uzanmayı başardı. Var gücüyle tavana vurdu. Üst katında oturan ev sahibi, Nimet Hanım'a sesini duyurma telaşındaydı.
Bir süre sonra odanın ahşap kapısı açıldı. Odaya giren Nimet Hanım gördüğü manzara karşısında kendine hakim olamayıp feryat etti:
"Nadire gızım suyun gelmiş, doğuruyorsun!" Hızla odadan çıktı, Ebe Semiha'yı almak için karlara bata çıka bir nefeste dört ev öteye vardı. Allah'tan ki Ebe Semiha evdeydi. Can havliyle ve nefes nefese, "Yetiş gurban olduğum yetiş! Garametli (talihsiz, kadersiz) Nadire gız doğuruyor!" diyebildi.
Nadire'nin kimsesizliği ve karnında bebeğiyle terk edilişi tüm mahallede hüzne sebep olmuştu. Tüm bu feryat figanı duyan mahallenin kadınları çoktan Nadire'nin yanına ulaşmışlardı bile... Ebe Semiha'nın da gelmesiyle iş kolaylaştı. 1919 yılının soğuk bir Mart gününde, uğruna köyünü, anasını bıraktığı kocası tarafindan terk edilmiş Nadire Hanım bembeyaz pamuk gibi, al yanaklı, hokka burunlu bir kız bebek dünyaya getirdi.
işe bakın ki Arsin'in en büyük ailelerinden Ambeloğullarının kızı Nadire, Gümüşhane'nin en büyük ailelerinden Kadirbeyoğullarının oğlu Hamit'ten olan kızını Sivas'ta tek göz odada, mahalleli kadınların yardımıyla kucağına alıyordu. Nadire bebeğini kucağına alınca rahatladı. Yüzüne acı bir tebessüm oturdu. Her ne kadar intizar etse de aklı kocasındaydı.
Birden Ebe Semiha'nın sorusuyla irkildi:
"Adını ne goyacaksın Nadire gızım?"
Nadire hiç düşünmeden yanıt verdi:
"Adı... Bahriye olsun."
Nadire'nin sancıları dayanılmaz haldeydi. Bir yanda Sivas'ın ciğer donduran soğuğu, diğer tarafta tek göz odada kıt imkânlarla yaşam mücadelesi...
Derin bir ah çekti Nadire... Ağız dolusu beddua döküldü dilinden: "Gözün kör olsun Hamit... Gün yüzü göremeyesin... Beni Sivas ellerinde karnımda bebemle koyup gittin, Allah'ından bulasın inşallah..."
O yılın Mart ayı hiç olmadığı kadar soğuktu. Babasını çoktan kaybetmiş olan Nadire'nin annesi de Ordu'daydı. Soğuk mu daha zordu, yalnızlık mı, gurbet mi? Nadire bu sorulara yanıt veremiyordu.
Gitgide artan sancısına katlanmaya çalışırken birden uzandığı divanın ıslandığını fark etti. Ayağa kalkacak durumu yoktu. Etrafına bakındı. Hamileliğinin son günlerinde Sivas'ın diz boyunu aşan karında yürüyebilmek için edindiği meşeden sopaya gözü takıldı. Büyük bir acı çekerek ona uzanmayı başardı. Var gücüyle tavana vurdu. Üst katında oturan ev sahibi, Nimet Hanım'a sesini duyurma telaşındaydı.
Bir süre sonra odanın ahşap kapısı açıldı. Odaya giren Nimet Hanım gördüğü manzara karşısında kendine hakim olamayıp feryat etti:
"Nadire gızım suyun gelmiş, doğuruyorsun!" Hızla odadan çıktı, Ebe Semiha'yı almak için karlara bata çıka bir nefeste dört ev öteye vardı. Allah'tan ki Ebe Semiha evdeydi. Can havliyle ve nefes nefese, "Yetiş gurban olduğum yetiş! Garametli (talihsiz, kadersiz) Nadire gız doğuruyor!" diyebildi.
Nadire'nin kimsesizliği ve karnında bebeğiyle terk edilişi tüm mahallede hüzne sebep olmuştu. Tüm bu feryat figanı duyan mahallenin kadınları çoktan Nadire'nin yanına ulaşmışlardı bile... Ebe Semiha'nın da gelmesiyle iş kolaylaştı. 1919 yılının soğuk bir Mart gününde, uğruna köyünü, anasını bıraktığı kocası tarafindan terk edilmiş Nadire Hanım bembeyaz pamuk gibi, al yanaklı, hokka burunlu bir kız bebek dünyaya getirdi.
işe bakın ki Arsin'in en büyük ailelerinden Ambeloğullarının kızı Nadire, Gümüşhane'nin en büyük ailelerinden Kadirbeyoğullarının oğlu Hamit'ten olan kızını Sivas'ta tek göz odada, mahalleli kadınların yardımıyla kucağına alıyordu. Nadire bebeğini kucağına alınca rahatladı. Yüzüne acı bir tebessüm oturdu. Her ne kadar intizar etse de aklı kocasındaydı.
Birden Ebe Semiha'nın sorusuyla irkildi:
"Adını ne goyacaksın Nadire gızım?"
Nadire hiç düşünmeden yanıt verdi:
"Adı... Bahriye olsun."
kürt/islamcı teröristlerin kalleşçe hedefi olmuştur.
bahriye üçok bizim inancımıza göre şehittir.
inandığı, uğruna emek verdiği gençlerin kalbi kendisiyledir.
Aydın ve uygar duruşu, kahpece yok edilmiş, ülkenin sahip olduğu değerler listesinde ön sıralarda yer alan, fikri, vicdanı hür, donanımı tartışılmaz merhum çok yönlü insan.
Ruhları, beyinleri kokuşmuş, evreni, karanlığa, cehalete garketmek emelinde olan pisliklerin kurbanı olmuştur.
Lanet olsun kirli ellerinize!
Güneş, balçıkla sıvanmaz, fikirler òlmez, bunu seve seve òğreneceksiniz!!!
bahriye üçok Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi'nin ilk kadın akademisyeni ve Cumhuriyet Senatosu üyesidir. uğur mumcu, ahmet taner kışlalı, türkan saylan, muammer aksoy, turan dursun, mustafa fehmi kubilay, aziz nesin gibi isimlerle birlikte aydınlanma harekatının mihenk taşlarından biridir. bir çoğunun ölümünde olduğu gibi terör saldırısıyla vefat eden bahriye üçok gençlere kattığı cumhuriyet sevgisiyle tanınmıştır her zaman. ölümü ise sıra dışı ve üzücüdür. bir paket gelir evine. paketin içinden bir kitap çıkar ve kitabı açar açmaz patlama sesleri..
Fethullaha ne istediyse verenler tarafından öldürülen ilahiyatçı akademisyen.
Belki o katiller olmasa benim de islama Bakış açım farklı olurdu.
Ancak işledikleri cinayetleri göz önüne alınca sadece terör görüyorum.
Aşağıda da okuyacağınız gibi Arapça ve farsçayı iyi derecede bildiğiniz de ülkemiz Müslümanları arasında yeriniz yoktur. Kulaktan duyma din ile yaşamınızı sürdürdünüz sürdürdünüz yoksa sorunuz ölüm.
Yazıklar olsun ki böyle aydınlarımızı katlediyorsunuz bir din uğruna.
"Arapça ve Farsça'yı iyi derecede bilen Üçok, Kur'an-ı Kerim'e bağlı kalarak islam dinini çağdaş, gerçekçi ve dinin özünde bulunan hoşgörüyle yorumladı. Bu nedenle 1960'lı yıllardan itibaren tehditler almaya başladı ve kendini güvende hissetmediği için akademik çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı."
"Aldığı tehtidler ve suikast
Kasım 1988'da televizyonda yapılan bir açık oturumda, "islam'da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığı" iddialarına dayanan açıklamalarından sonra üzerine birçok tepki çekti ve tehditler almaya başladı.
Üçok, 6 Ekim 1990 günü Ankara'nın Çankaya ilçesindeki Köroğlu Caddesi'nde bulunan evine, Ekspres Kargo tarafından ulaştırılan ve gönderici olarak ilmî Araştırmalar Vakfı'nın göründüğü kitap paketini saat 16.30'da aldı. Bomba olabileceği şüphesiyle paketi kapısının önünde açmaya çalışırken, paketin içine yerleştirilmiş olan bomba patladı. Ağır yaralı olarak Hacettepe Tıp Fakültesi Acil Servisi'ne kaldırılan Üçok, saat 20:00 sularında burada yaşamını yitirdi. Cenazesi 9 Ekim günü Maltepe Camii'nden kaldırılmış ve Karşıyaka Mezarlığı'na defnedilmiştir. Cinayeti islâmi Hareket adlı örgüt üstlendi. Ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi'ndeki haberde, olay şöyle aktarılmıştı:
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun’dan sonra türbana karşı tavrı ve laikliği savunmasıyla tanınan SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok da suikast sonucu öldürüldü. istanbul’dan Ankara Çankaya’daki evine özel bir kargo şirketiyle yollanan kitap paketini açan Üçok, içindeki bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı. iki kolu ve bir bacağı kopan Üçok kaldırıldığı hastanede ameliyata alınamadan öldü. Cinayeti islami Hareket adlı örgüt üstlendi. Cumhuriyet Gazetesini telefonla arayarak islami Hareket Örgütü adına konuştuğunu bildiren bir kişi Üçok'u “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” cezalandırdıklarını söyledi. Aynı kişi “islam'a sınır koyanları öldürmeyi borç bildiklerini” belirtti.
televizyonda yapılan bir açık oturumda, "islam'da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığı" iddialarına dayanan açıklamalarından sonra üzerine birçok tepki çekti ve tehditler almaya başladı.
Üçok, 6 Ekim 1990 günü Ankara'nın Çankaya ilçesindeki Köroğlu Caddesi'nde bulunan evine, Ekspres Kargo tarafından ulaştırılan ve gönderici olarak ilmî Araştırmalar Vakfı'nın göründüğü kitap paketini saat 16.30'da aldı. Bomba olabileceği şüphesiyle paketi kapısının önünde açmaya çalışırken, paketin içine yerleştirilmiş olan bomba patladı. Ağır yaralı olarak Hacettepe Tıp Fakültesi Acil Servisi'ne kaldırılan Üçok, saat 20:00 sularında burada yaşamını yitirdi. Cenazesi 9 Ekim günü Maltepe Camii'nden kaldırılmış ve Karşıyaka Mezarlığı'na defnedilmiştir. Cinayeti islâmi Hareket adlı örgüt üstlendi. Ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi'ndeki haberde, olay şöyle aktarılmıştı:
Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun’dan sonra türbana karşı tavrı ve laikliği savunmasıyla tanınan SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok da suikast sonucu öldürüldü. istanbul’dan Ankara Çankaya’daki evine özel bir kargo şirketiyle yollanan kitap paketini açan Üçok, içindeki bombanın patlaması sonucu ağır yaralandı. iki kolu ve bir bacağı kopan Üçok kaldırıldığı hastanede ameliyata alınamadan öldü. Cinayeti islami Hareket adlı örgüt üstlendi. Cumhuriyet Gazetesini telefonla arayarak islami Hareket Örgütü adına konuştuğunu bildiren bir kişi Üçok'u “tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden” cezalandırdıklarını söyledi. Aynı kişi “islam'a sınır koyanları öldürmeyi borç bildiklerini” belirtti.
islam tarihi/ emeviler ve abbasiler kitabını okumanızı öneririm. okurken ağzınız açık kalacak bazı ifadelerinde.
tıpkı bugün gibi.
okuyun canlar okuy, Okuyun, diyor okuyun. Çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.
cinayeti muhafazakar kesim üzerine yıkılmış bir kişidir. din hakkında sözlerinden 1 yıl kadar sonra öldürülmüştür. fakat gerçek katilleri olan ve ofisine bomba taşıyan postacı kız hdp'nin öncülü dtp'de görev almıştır:
şimdilerde chp'li olup hdp'ye oy veren ucubelere hatta kendi yeğenine bakıp bakıp şaşırmaktan kendimi alıkoyamıyorum. solculuk kendi teyzesinin katillerine bile yamanmayı gerektirir anlaşılan. zaten bahriye üçok'ta kendi sülalesini sürgün eden rusları çok sevmiştir. bu açıdan bakarsak kendi içinde tutarlıdır.
hadi tatlı su solcuları bekliyorum eksilerinizi tekrardan.