sevgili gitmek ister, aslında istemez ama gitmek zorundadır bir şekilde. gitme kal diyemezsiniz çünkü gözünde ki yaşlar göstermiştir zaten gitmek istemedigini.
işte o an bütün çıglıklar bir fısıltıya dönüşür " hoşca kal sevgili, hoşca kal".
susarsın ve yaşlı gözlerle bakarsın ardından, o da dönüp bakar. çıglık atmak isterken, "dön" diye susarsın.
karşınızdaki çam yarmasına bağırmanın herhangi bir anlamı olmadıgını farkettiğinizde, öfff senle mi uğraşıcam düşünceleri eşliğinde gerçekleştirilen eylem...
bağırılanların, duyması gerekenlerin duymayacağından... sesinizin sadece kendinizi yaralayacağını bildiğinizden...
aslında bağırmak istersin bütün dünyaya sesiniz yettiğince. ama yetmeyecektir ki tüm düyaya. o zaman susmak gerekir işte. madem tüm dünya duymayacak, hiç kimse duymasın!
çok konuşan kişilerin başına geldiğinde, hele hele nadir zamanlarda beklenmedik şekilde geliyorsa kişiyi güçsüz ve savunmasız hissettirebilir. bazen de susmak aslında en güzel anlatma biçimidir anlayana.. velhasıl bu da bir hissiyat şeklidir ve geçecektir.