babel

entry123 galeri3
    48.
  1. bilmem kaç dalda oscar'a adaylığı beni oldukça şaşırtmış film...hoş oscar geyikleri başlı başına bir konudur, neyse..

    amores perros'un süreklediği beklentilerle film izlenir, görüntüler, müzik..vs tamam iyiydi ama...
    farklı hayatlar oldukça vasat bir şekilde işlenmiş ve basit bir şekilde birbirlerine bağlanmış...sürükleyicilik de vasat, film bitince "ee bu muydu?" diyesim geldi...dedim...bi dahakine inşallah...
    1 ...
  2. 47.
  3. buyuk hayallerle gidip berbat buldugum film. bence amacı falan belli degildi.kısaca izlenmeyesi bir film
    2 ...
  4. 46.
  5. abartıldığı gibi aman aman bir film değildir, bir film içinde 3 film var üçünüde birbirine bağlamaya çalışmışlar ama fıs yani... film sonunda eee ne oldu şimdi diyeceğiniz tarzda bir film...
    3 ...
  6. 45.
  7. güzel fakat samimiyet yönünden 21 gram ve paramparça aşklar köpekler'in 500 metre arka açığında kalmış film.. * * *
    1 ...
  8. 44.
  9. oscar ödül töreninden büyük bir hüsranla ayrılan film. 7 dalda aday gösterilmesine rağmen, sadece en iyi film müziği dalında oscar alabilmiştir.
    0 ...
  10. 43.
  11. izledikten sonra tanıdık gelen birşeyler olduğunu düşünüyorsunuz ve birden bire aklınıza geçen senenin oscarlı filmi çarpışma * geliyor. sadece onun sınır ötesi versiyonu gibi olmuş.
    1 ...
  12. 42.
  13. 41.
  14. oscar töreninde sunucuların, adını nasıl telaffuz edeceklerini düşündükleri film.

    http://ntvmsnbc.com/news/400701.asp
    1 ...
  15. 40.
  16. 3 farklı kıtadan çekilen ve gerçekten izlenmesi gereken güzel film. brad pitt' in diğer filmlerine nazaran az ama öz rolü gayet doyurucu. öyle tahmin ediyorum ki bu gece ki 2007 oscar ödül töreninde "en iyi film" dahil bi çok ödülü toplayacak gibi.. bir de filmde dikkatimi çeken bir unsur daha var ki o da; brad pitt' in artık yaşlandığıdır.

    zaten adamın yırtmadığı yeri kalmadı "sadece yakışıklı olduğum için değil aynı zamanda iyi bir oyuncu olduğu için bu noktaya gelebildim" diye. evet yakışıklılığının çok önemli bi artısı olduğu kesin ama haklı olarak insanların buna inanması pek kolay olmadı. bence bu filmle feryadının ne kadar halklı olduğunu bir kez daha kanıtladı.
    1 ...
  17. 39.
  18. kültür farklılıklarını inanılmaz biçimde gözler önüne sermiş inarritu..filmin 4-5 olayı birden aynı olayı yürütmesi ve 3 kıtada çekilmiş olması insanlara tam anlamıyla duygusal ve görsel bir eser olarak geriye dönmüştür..
    0 ...
  19. 38.
  20. ömrünüzden 2 saati çöpe atmak için ideal bir film, harcadigi zamana üzülüyor insan.uzun zamandir boyle dandik bir $ey seyretmemistim. inarritu'nun yonetmenlik becerisini ve teknigini takdir etmemle birlikte, konu yönünden fiyasko'dan fazlasi degildir babel. evvela karakterleri bu kadar geren $eyin ne oldugunu anlayamadim. yahu fas'a kadar gelmi$sin bir $ekilde, agit yakmaya mi geldin, dudak bükmeye mi geldin, sopayla vura vura mi getirdi seni oraya kocan, o ifade nedir susan? daha ilk dakikadan "her $ey boka saracak, helak olacagiz buralarda" mesajini karakterlerin gözünden okumak zorunda miyiz? chieko'nun $ehvet patlamasi ya$amasinin sebebi voleybol hakeminin yanli$ karari midir? o guzellikte oldugu halde ve icine don bile giymemi$ken, sirf dilsiz oldugu icin onlarca azgin asyalinin onu becermemesi ne kadar gerçekcidir? amelia'nin kizinin dugununde meksikali pedro amca tarafindan ellenmesinin hikmeti nedir? susan'in altina i$emesi, yusuf'un dag ba$inda cavu$ tokatlamasi, ciplak kiziyla babasinin balkonda el ele tebessüm etmesi falan? cinsel gerçekliği yakalayim derken, halka halka büyüyen bir kaosa sürüklenmi$ karakterler, aralarindaki münasebeti bir tufege baglama gayreti ise tam bir "ıkınma gösterisi". hadi bir $ekilde o mermi kadinin omzuna saplandi diyelim, bu kadar buyutulecek, hastane onlerine medya ordusunu yigacak, japon televizyonuna cikacak kadar haber değeri ta$iyan ne var lan ortada? yuz tane tir $oförümüz öldürüldü irak'ta, kac tane japon bunu televizyondan izledi. fasli koy ahalisini turistlerin etrafinda koyun sürüsü gibi ko$turmanin verdigi ince mesaj nedir ben anlamadim pek sevgili duygu insanciklari. siz hala meksika'daki tavuklari gagasini topraga vurup da beslenirken gösteren hareketli kameranin ahengiyle hayatin sirrini yakalayadurun. yok efendim muzikler cuk oturmu$ da, yumruk yemi$ gibi yapiyormu$ da, tokat gibi $apliyormu$ da ileti$imsizlige bol bol gönderme yapiyormu$ vs. abartmayin yahu, "olmami$, boka sarmi$" demekle anlayi$siz sinemasever damgasi yemezsiniz. götünüzden manâ yakalamayi birakin diyorum.
    2 ...
  21. 37.
  22. özellikle insan ilişkilerinin durumunu kusursuz bir şekilde ortaya koyan inarritu filmidir...filmde insan doğası ve insan doğasında yer alan bazı dürtüler çok güzel bir şekilde ortaya konulmuştur...abd ve abd vatandaşı olan insanların diğer insanlara olan bakış açısına karşı birçok ayar verilmiş, silahlanmaya karşıt bir tutum izlenmiştir...
    faslı oyuncuların performansı * , japonya daki hikayede kızın diskoda yaşadıklarının zaman zaman sessizlik yardımıyla anlatılması, brad pitt in uzattığı parayı adamın almaması, brad pitt in oğluyla konuştuğu sahne vb. filmdeki etkileyici anlardır...
    0 ...
  23. 36.
  24. yonetmeninin "eski yaptiklarimi (amores perros) bir de hollywood starlariyla yapayim" zihniyeti ile cektigi film. amores perros'tan daha iyi hicbir yani yok, sadece o filmi taklit etmis (evet kendi filmini taklit etmis), ve her taklit gibi orijinali kadar basarili olamamis. amores perros'ta senaryo da, sembolizm de, karakterler de, karakterlerin birbirleriyle iliskileri de cok daha islenmisti.

    --- spoiler ---
    bu filmde en batan zayiflik ise suydu:
    yonetmenin diger filmlerine benzer sekilde birbirine teget gecen farkli olaylar orgusu var bu filmde de. normalde, gorunurde uc olay hep ilgisiz gibidir, en azindan baslangicta. ama nedense bu filmde olaylardan biri (cocuklar-meksika) nedense baslarina zaten olmadik isler gelen amerikali ciftin cocuklari hakkinda. yani, ne kadar gercekci bu? zavalli amerikali cift tatil icin gittikleri fas'ta coban kursununa hedef olsunlar ayni anda da cocuklari abd-meksika collerinde gebereyazsin. yani illa meksika koyacaktin (vatan millet - genc meksikali aktorlere destek) biraz daha kassaydin, ey senarist, baskasinin cocuklari olsaydi onlar, baska sekilde teget iliski icine girselerdi diger hikayelerle. biraz zorlama olmus, gereksiz kasiyor seyirciyi vah vah ne bahtsiz insanlarmis bu amerikalilar diye. bu gercekciyse eger bizim hem fahise olup hem kor olan hem de piyanist olan turk filmi karakterleri de gercekci yani.
    --- spoiler ---
    0 ...
  25. 35.
  26. oscar'ın ayak sesi olan Golden Globe Awards'da en iyi film ödülünü alan film.
    1 ...
  27. 34.
  28. bu filmi anlamak için yönetmenin diğer filmleri;

    (bkz: 21 gram)
    (bkz: paramparça aşklar ve köpekler)

    filmlerini izlemek gerekir.
    4 ...
  29. 33.
  30. Golden Globe Awards'ın award'ı hakeden tek adayıdır. almıştır da.
    2 ...
  31. 32.
  32. an itibariyle en iyi drama filmi dalında altın küre almış filmdir.
    1 ...
  33. 31.
  34. gerçekten çok başarılı bir kurguya sahip bir film.zevk için atılan bir kaza kurşununun kaç kişiyi birden etkilediğini anlatıyor.izlenmesi gereken bir film.
    2 ...
  35. 30.
  36. Amores Perros ve 21 Grams gibi başarılı filmleri de yöneten Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzalez inarritu'ya Cannes Film Festivali'nde 'En iyi Yönetmen' ödülü kazandıran 2006 yapımı 'Babil' dünyanın dört bir yanına dağıtılmış bu insanların, son yıllarda adına "küreselleşme" denilen ortak değerler içinde yaşayışlarını izleyiciye anlatma çabasındadır.
    Aslında birbirleriyle hiç de alakası yokmuş gibi duran üç farklı kıtadaki(Asya, Afrika, Amerika) insanlar, görünüşte 'Amerikalı' bir kadını boynundan yaralayan bir tüfekle; daha derin manada ise, aynı iletişimsizlik ve anlayışsızlık çerçevesinde yer almalarıyla birleştiriliyorlar. Oysa kutsal kitapta yazılmış şu sözü Babil efsanesiyle temellendirdiğimizde durum şöyle özetlenebilir: "Tanrı değil bizi birbirimizden ayıran; kendi anlayışsızlığımız, duyarsızlığımız, sevgisizliğimiz..." Zaten filmin afişinde ve fragmanında da bize reçete sunulmuştur: "If you want to be Understood... Listen" yani, "eğer anlamak istiyorsanız dinlemelisiniz."
    filmin yönetmenin inarritu bu filmle ilgili olarak "önyargı dolu bir dünyada, önyargısız bir film yapmak istedim", der. Filme baktığımız zaman oryantalist bakış açısının 11 Eylül sonrası birleştiği 'islamofobi'ye rağmen, toplumsal eleştirilerini her millete yöneltmiş olması dolayısıyla klasik Amerikan filmlerine nazaran 'oldukça' önyargısız bir film olduğunu söylemek mümkündür.
    inarritu'nun üçlemesinin 3. filmi Babel'de kesişen üç farklı hayat benzer yönlerden karşılaştırılmıştır. Filmde çeşitli izleklerle yapılan bu takip ile izleyiciye dünyada aslında biz bize olunduğu, tüm karmaşıklığına rağmen dünyanın "küresel bir köy"den başka bir şey olmadığı hissettirilmiştir.
    Film, Fas'da yaşayan çoban ailenin bin dirhemlik bir tüfeği beş yüz dirhem ve bir keçiye almasıyla başlar. Sattığı silah ileride başına bela olacak adam, "bu tüfekle oğulların bir sürü çakal öldürecek" derken vurulacak 'çakal'ın 'Amerikalı' bir kadın olacağını elbette tahmin edemezdi. izleyici, daha filmin başında Babil'in sarı, çıplak dağlarında yankılanan tüfek sesleriyle irkilir. Aldıkları tüfekle kendi sonlarını hazırlayan Faslı ailenin dramı bireysel silahsızlanmanın önemine işaret emektedir. Kurşunu bir silaha değil, tüm ülkeye mal eden Amerikan yetkilileri, daha olayla ilgili araştırma bile yapılmadan olayı terörist saldırı olarak nitelendirmişlerdir. Ahmet ve Yussuf'un babası ile annesi arasında geçen bir diyalog 11 Eylülden sonra ortaya çıkan paranoyanın aslında çok da kabul edilir olmadığını destekler:

    B:teröristler Amerikalı turisti öldürmüş uzun yoldan geldim.
    A: burada terörist yok ki.

    Oysa tüm bunlar, silahın satıcının dediği gibi üç kilometredeki bir 'şey'i vurup vuramayacağını anlayabilmek gerçekleştirilen bir çocuk oyunuydu! "Çakal vurmaca" oyunu ailenin iki çocuğundan büyüğü olan Ahmet'in ölümüyle son bulmuştur.
    Vurulan Amerikalı kadın ise, dört koldan ilerleyen hikâyenin bir diğer kolundadır. Karısıyla bozuk olan arasını, belki de, egzotik bir tatille düzetmeye ya da kendi deyimiyle sadece "yalnız kalmaya" gelen Richard*karısı Susan'la aralarının düzelmesine vesile olacak olayın bu kadar acı verici bir seyir izleyebileceğini tahmin edemezdi. Karı koca arasındaki bu gerginliği izleyici ikilinin yediği yemekte fark eder; sipariş ettikleri 'kola' ile beraber gelen bardağın içindeki buzların ne tarz bir sudan yapıldığını bilediği için bir hışımla onları yere atan kadın bu "öteki" dünyada olmaktan mutlu görünmemektedir. Ancak ileride başına gelecek olayda iğrendiği insanların tutumlarının 'kendi insanları'ndan ne kadar farklı olduğunu görecektir.
    Fas’ın egzotik çöllerini dolaşmak için otobüsle yola çıkan Amerikalı ve Avrupalı bir grup turist Susan'ın vurulması üzerine, otobüsle beraber oraya en yakın köy olan turist rehberinin köyüne gitmek zorunda kalırlar. gustavo Santaolalla'nın etkileyici müzikleri eşliğinde köydeki "öteki" hayatla karşılaşmalarına tanık olduğumuz turist kafilesi aslında tam da görmek istediklerini görmektedir: çarşaflı kadınlar, belki de ilk kez gördükleri otobüsün arkasından koşan çocuklar, ki biz bu çocukları Türk filmlerinde Almanya'dan gelmiş mahalle zengininin Mercedes'inin arkasından koşarken görürüz, takkeli adamlar ve yokluk; Buna karşılık turist kafilesinin gözlerinde ilgiyle beraber ilgisizlik, acımayla beraber üstten bakma görürüz.
    Richard, karısı Susan'ı rehberin evine taşır ve hemen bir telefon bulmaya giderken kafileden "öteki" olmayan, kendinden olan insanlar tarafından yolu kesilir. Buradan gitmeleri gerektiği, buranın tekin bir yer olmadığı gibi tepkiler alır. Hatta turistlerden biri "neden burada kalmamız gerekiyor ki?" der. Amerikan bireyselciliğine gönderme yapan bu sahnelerde de inarritu!nun filmi üzerine inşa ettiği iletişimsizlik eleştirisi açık bir biçimde görülmektedir. Türklerde sıkça kullanılan ve sadece sözde kalmayıp uygulama sahası da bulan "halden anlama" deyimi Amerikalılarda olmadığından mıdır bilinmez, turist kafilesi yine bildiğini okuyarak iki eksikle köyden kaçarcasına ayrılır.
    Amerikan Konsolosluğu'nu arayan Richard, yerini tarif eder ve yörede zaten bir tane olan ambulansın geleceğinden ümidi kesip, Amerikalıların en yakın zamanda gönderileceğinden adeta emin olduğu helikopteri beklemeye koyulur. Ancak bürokrasi engeline takılan helikopter umdukları kadar erken gelmez.
    Bu bekleyişte karşılaştıkları kendilerinden çok farklı bu dünyanın içine girme şansı bulan Richard ve Susan aslında bu yardımsever insanların hayallerinden farklı olduğunu anlarlar. Helikopter geldikten sonra Richard'ın rehbere verdiği parayı adamın kabul etmemesiyle değişen suratından bunu anlayabiliriz. "Money talkes bullshit walkes" felsefesinin hükmünün bu gizemli(!) topraklarda geçerliliği yoktur.Derken beklenen yine gerçekleşir: 'Amerikan' helikopteri gelir, Susan'ı kurtarır!
    Beş günlük zorlu bekleyişin ardından gelen helikopterle anında bekleme sürecindeki ızdıraplar unutulur ve "Amerika'nın kurtarıcılığı" ön plana çıkıverir. Benzer bir sahneyi Hayat Güzeldir filminden de hatırlamamız mümkündür. Filmin sonunda Yahudi Caşua'yı da Amerikan tankı kurtarmıştır!
    Filmin Susan'ı vuran kurşunun çıktığı tüfeğin sahibinin Japon bir avcı olması nedeni ile Japonya da filme dâhil olur. iç içe geçmiş olaylarla kesişen hayatlar sayesinde film geniş coğrafyalara yayılmıştır: Japonya ve Fas'ın yanı sıra, bakıcı kadın Amelie'nin düğün için gittiği Meksika ve Susanla Richard'ın da memleketleri olan Amerika da filme dâhil olur.
    Filmin Japonya ayağı Yussuf'un ateş ettiği tüfeğin sahibi olan adamdan ziyade bu adamın sağır ve dilsiz kızı üzerine kurgulanmıştır. Film içinde sık sık Japonya'nın Fas'tan sonra verilmesi ile izleyiciye iki ülkeyi karşılaştırma ve yabancılaşmaya tanık olma imkânı veren sahnelerde yabancılaşan sadece ülkeler değil, aynı zamanda özrü dolayısıyla toplumda kendine yer bulamayan ve psikolojik sorunları olan Japon kızdır. Kızın yaşadığı gökdelenin balkonundan aşağı baktığı sahnede modernitenin yalnızlığını yükseklik korkusuyla vermeyi başarmış olan film, yokluğun sadece maddi olmayacağı manevi açlığın açtığı derin yaraların boyutlarının ne denli büyük olabileceğine işaret eder. Bir teknoloji cenneti japonya'nın hareketli, gürültülü, prıltılı dünyasındaki sağır ve dilsiz kız, izleyiciye teknolojiyle katlanarak artık kendine ve yaşadığı gerçeklere yabancılaşma olgusunu perçinler.
    Genç kızın gittiği diskoda çalan şarkıyı duymadan dans etmesi ve o kalabalığın içinde yönetmenin kızın gözlerinden sessiz dünyasına bakması ile yabancılaşma imgesi pekiştirilmektedir.
    Bu kaybolma teması, film içindeki diğer hikâyelerde de işlenmektedir: Amerikalı çiftin tanımadıkları ve tebeden baktıkları bir ülkede kaybolmaları ve Meksikalı bakıcı teyzenin çölde önce çocuklarla beraber kaybolması vb. filmde üst kültür timsali olan amerikalılar ve japon genç kız bir şekilde kendilerini bulurlarken, "öteki"leştirilen faslılar ve Meksikalılar paçayı o kadar kolay yırtamamışlardır. Zira çocukların bakıcılıklarını üstlenmiş olan ve filmde daha çok kırmızı elbisesiyle arz-ı endam eden Meksikalı teyze sınır dışı edilmiştir. Filmdeki bakıcı kadına sınır dışı etme olayında polislerin yaklaşımı da filmin genelinde hâkim olan iletişimsizlik fikrinin eseridir.
    Filmin hikâyelerindeki diğer bir ortaklaşma ise, çocuklarda yaşanır. Amerikalı çiftin çocukları dünyadaki tüm olumsuzluklardan izole edilmiş bir hayat yaşamaktadırlar, gerçek hayatı Meksikalı bakıcılarının oğlunun düğününe geldikleri zaman görürler ancak. Burada bakıcı kadının yeğeninin tavuğu gözlerinin önünde öldürmesiyle suni hayatlarından çıkarak gerçekle, ölümle tanışırlar. Fas'taki çocuklar ise, tam anlamıyla bir yaşam mücadelesi vermektedirler ve oynadıkları tek oyun kollarını açıp esen rüzgâra karşı direnmeleridir. Gerçek hayatta ise, Ahmet bu rüzgâra daha fazla direnememiş ve polislerle çıkan çatışmada öldürülmüştür.
    filmde, "Meksika tehlikeli bir yerdir bakışı" da tiye alınıyor. inarritu filmde Meksikalılara tabiri caizse öcü gözüyle bakılmasını bakıcının yeğeni ve çocuklar arasında geçen şu diyologla eleştirmiştir:

    Y: cennete hoş geldiniz!
    Ç: burası Meksika mı? Annem Meksika'nın çok tehlikeli olduğunu söylerdi.
    Y: evet burada çok Meksikalı var.
    Oysa filmdeki Meksika, yazarın Meksikalı olduğundan mıdır bilinmez, hep cancanlı, şirin hareketli ve 'müzikli'dir.
    Farklı kıtalardan farklı insanları ortak bir alın yazısında buluşturan film, Babil efsanesinde birlikleri bozmak için tüm dünyaya Babil'den dağıtılmış insanları adeta kendisine yeniden çağırmıştır. inurritu, filmin başında yere atıp paramparça ettiği vazonun parçalarını filmin sonunda yapıştırarak Babil Kulesi'ni yeniden inşa etmiştir.
    8 ...
  37. 29.
  38. filmdeki japonya bölümünün ana hikayeyle bağlantısı zayıf gibi bir eleştiri getirmenin gayet manasız olduğu film. bence olağanüstü bir oyunculukla filmin en güzel bölümlerinden biriydi. insanların arasındaki iletişimsizlik daha ne kadar çarpıcı anlatılabilir ki.

    ben hayatın çok acayip bir şey olduğuna inanan insanlardan biriyim. şiddetle, silahla vb. herhangi bir şeyle ilgisi olmayan bir adam gündüz ofisinde takılırken akşam kendisini bir katil olarak bulabilir ya da hayatınızda ki herşey iyiye gidiyorken, bir an da sonsuz derece de kötü olabilir.

    innaritu sürekli bu gerçekliği bize hatırlatan bir yönetmen. her biri ayrı ayrı film olabilecek kadar dolu üç hikayeyi tek bir filmde bu kadar ustaca birleştirebilecek bir adam daha olduğunu sanmıyorum.
    3 ...
  39. 28.
  40. 27.
  41. çok şey beklediğim bi filmdi. yalnız hayalkırıklığıdan daha öte mosmor oldum. sonucu bu olmamalıydı. film boyunca japon ahraz kızın birisiyle ilişkiye girmesini bekledik. aranızda izlemeyenler varsa bence hiç izlemeyin atv'de yayınlanan sıla adlı diziyi bu filme tercih ederim.
    0 ...
  42. 26.
  43. inarritu nun dünya üzerinde yaşayan en önemli yönetmenlerden birisi olduğunu ispat ettiği 2006 yılı içerisinde izlediğim en sağlam 3-4 filmden birisi. inarritu çakışan hayatlar üzerine film yapsın hep demek geliyor içimden. bu arada müzikler de sağlam.
    1 ...
  44. 25.
  45. dikkat spoiler icerebilir!

    iletisim sorununu cok guzel yansitan ve kor goze parmak sokarcasina bagiran bir film. hayatin onemini bir amerikalinin bir de faslinin gozunden gostererek bize bir seyler anlatmaya calisiyor galiba(!) bu yonetmen. cunku, bir amerikali irak'taki bir askerinin hayatini bin iraklinin hayatindan evla gormesinin sebebi nedir diye dusunen arkadaslara da yardim etmistir. ben sahsen beyaz amerikali kadinin yasami icin endiselendim fakat yusuf'un abisi oldugunde cok da icim burkulmadi. veya fas polisi yasli amcayi sorgularken hissetigim caresizlik, cate blanchett'in vurulduktan sonraki caresizligine duydugum sempatiyi yakalayamadi. film sektoru diyelim, basin diyelim...
    herkes farkli bakis acilarindan bakiyor, kimse kimseyi dinlemek istemiyor filmde. meksikali teyzemin acisini biliyoruz, cunku onunla birlikte yasadik o ani. ama gumrukteki amcamin cok umrunda degil. meksikadan amerikaya gecen bir insana guvenmesi olanaksizdir. modern cag bizi buna itmistir. iletisim imkanlarimiz gelistikce iletisim zorlasmistir. japon kiz her ne kadar cabalasa da iletisim konusunda basarisizdir. digerleriyle ayni olmadigi icin, digerlerini dinleyemedigi icin farklidir ve herseyi farkli algilamaktadir. mutlulugu cinsellikle bagdastirmaktan baska secenegi yoktur.
    tamam, farkliyiz. 2 tur insan var karsimizda. kolanin icine konulan buzun hangi sudan geldiginden suphelenerek atan bir insan. digeri de yemegi eliyle yiyen bir insan. birisi tavugun bogazini eliyle koparirken digeri saskin saskin neden oyle yaptigina bakabilir. birisi ablasini soyunurken izlemesi karsisinda babasindan dayagi yerken digeri ciplak kizina cekincesiz sarilabilir. farkliliklar hakim dunyalarimiza... onemli olan ise bunlari anlayabilmek, dinleyebilmek.
    turist kafilesindeki bencil tipler onyargilariyla bulunduklari yerden kacmaya calisirken, yardim eden fasli elemana brad pitt'in uzattigi parayi almamasi ile cevap vermistir yonetmen. egri oturup dogru konusalim, hangi dogulu bir koylu oyle bir olay sonrasi yasadigi mahcubiyet sebebiyle o parayi alabilir... iste bununla birlikte onyargi ile ortak ozelliklerin farkini vermistir yonetmen. onyargi, medya yardimiyla gozumuze sokulan ve bilincaltimiza cikarlar dogrultusunda yerlestirilen bir metadir. gorulmek istenmeyen iyilikler ise gizlenir. cunku kimsenin bekleyip dinleyip anlayacak kadar zamani yoktur.

    kisacasi carpan, darmadagin eden ve kimsenin gormek istemediklerini gosteren bir film babel. insanin canini sikan, bogazinda yumru birakan ve yutkunmayi engelleyen bir yumru...
    izlenmeli.

    serbest cagrisim
    (bkz: zaman gazetesi reklami)
    5 ...
  46. 24.
  47. babel.. aynı anda dunyanın farklı yerlerındeki insanların halet-i ruhiyesi, yasadıgı sartları gozler onune seren bır fılm. aynı anda bır ambulansın bıle bulunmasının zor oldugu fastaki kucuk bır cobanla, teknolojıden her turlu nımetı edınmıs tokyadakı genc bır kızın aynı duyguyu paylasabılmesı.. fasta oglunun olmesıyle yıkılan bır babayla, tokyoda sagır dılsız kızı ıcın aglayan bır baba, ya da fastan amerıkada bıraktıgı cocuguyla konusurken goz yaslarını tutamayan bir baba. sartlar, kosullar ne kadar degısırse degıssın, hıcbırzaman degısmeyecek duygular. bunları anlatmayı basarabılmesı bakımından cok basarılı bir fılm. muzıklerını de cok etkıleyıcı buludugumu belırtmelıyım babelin.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük