ağlardım...
aklıma geldikçe sen,
tutamazdım kendimi,
ağlardım...
gidişin gelirdi aklıma, beni burda bir başıma bırakıp gidişin.
küfürle karışık yağardı gözyaşım.
sel alırdı odamı ve ben her gece, binlerce kere boğulurdum o selde...
kurtaran olmazdı hiçbir zaman,
imdat etmezdim:
karıştığım o selde seni bulurdum çünkü...
özlerdim...
her an özlerdim seni.
içim yanardı, dışım buz tutardı.
kendimeydi sitemim ve beni bırakıp gittiğin o güne...
mecbur muydun sanki?
çok mu iyi oldu gittin de?
söylesene, aklına geliyor muyum hiç?
gülerdim...
hatırladıkça o günleri,
gülerdim ama bir yanım daima buruk...
ne çok takılırdın bana,
ne çok gülerdik beraber...
biliyor musun? ben hep öylece kalmak istedim seninle...
peki ya şunu biliyor musun?
ben hiç gülemedim senden sonra...
ölürdüm...
ama her an her gün istisnasız ölürdüm ben...
sen yoktun ve ben ölmeliydim.
sebebim yoktu ki yaşamak için.
her sey yolunda olduğunu zannettığınız bir gunde tanısırsınız aslında onla..önce nefes alamaz,sonra elleri titrer ve gider..
olmek değildir bu..susmak ise hıc değildir olsa olsa doğmaktır.doğar o..belkı gozunu kapatır,belkı gozlerı sıze bakar son dev(i)rimınde,belkı ellerınızde doğar..ama doğar ınatla doğar..bağıramaz içindeki ateşi..
onun yerıne sen bağırırsın,sen susarsın ama o ateş hep kalır orda..
sonra içinizden sunlar geçer:
'bir gunde öldün
bir gün daha kalsaydın'
var(dı)(olmustu)ama yok.var(olmayacak)...
artık bunla yasamaya başlarsınız,doğduğunu bilerek yaşamaya başlarsınız.Bır kelıme(hayat) sızı yaşatmaya çalısır.içiniz acır,çevrenizdeki oyunların boşluğunu anlarsınız..Ruyalarda sevişirsiniz onla.sevişmek ne kelıme,oyunlar oynarsınız,hatta dayak bile yersınız..ne 'guzeldir' bilirmisiniz o tokat?..
ve susmak
susmak,bağıramamak..boğaz tellerin koparcasına bağırmak ama duyduramamak.kulakların sağır olması bu olsa gerek..sonra yıne susmak yıne susmak yıne yıne yıne..ama o ates hep ordadır..o ates ordadır..
'bir günde doğdun
ama yınede bir gun daha kalsaydın'...**
o'nsuz bir gün yine başlamıştı. yaklaşık iki buçuk yıldır, her sabah olduğu gibi bu sabahta uyanır uyanmaz "ben nerdeyim, niye uyandım" mallığında atıverdim elimi sehpa üzerindeki sigara paketine. yaktım ve çektim ciğerlerime boğulurcasına, yaşamla inatlaşırcasına. sonra, yine gece boyunca açık kalan televizyonu kapadım. öylesine yorgun ki beynim, ölüm gibi uyuyorum yastığa çeyrek kala. gözlerim açıkken başladığım dualarıma, düşlerimde devam ediyorum her seferinde. öksürük nöbetleri tutarken beni, küfrediyorum her tıksırmada. sonra bir sigara daha, bir sigara daha...
adı geçen her cümlede buğulanıyor gözlerim, farkettirmeden içerime sızdırıyorum damlaları. doldukça doluyor hüzün denizim. dalgaları güçleniyor, her seferinde daha şiddetli çarpıyor bam telime ama ben farkedemiyorum içten içe tahtaları kopan iskelemi...
beynime hapsettiğim, zaman zaman parmaklıklar arasından gözlediğim, içeri girmeye endişe duyduğum, o'nun için sıradan kelimelere bile milyonlarca anlam yüklediğim karanlık bir zindandayım. müebbet yediğimin de farkındayım. "allah kurtarsın" demeyin, ben bu zindanla çok rahatım.
aradan yıllar gecmesıne ragmen hala içimde bır yer hergun acıyor... zaman gectıkce alısılır sanırdım ama baskalarının baba dıye seslenıslerı 8 yıl oncekı gıbı canımı acıtıyor..
yüzünü özledim ellerini özledim
sahiplenmeni özledim.... ben seni cok özledim baba....
Etrafına bakarsın güç almak için ve kimse yoksa çok özlersin babanı. çünkü bilirsin, o olsaydı bu kadar yaralı olmaz, bu kadar kolay incinmezdin...en büyük yalnızlıktır babayı özlemek...
yolunu gözlediğin, sevdiğin ilk adamı, koca ama sevimli devi özlemektir.
daha özlemenin kelime anlamını bilemeden, bu duygunun tam ortasına düşmektir.
haykırmaktır; ama ben daha sana sarıladım ki! bu kadar az mı öpecektim seni baba! diye...
yalnızlıktır kimi zaman, kalabalığın ortasında sessiz çığlıklar atmaktır!
özlemektir delicesine ve beklemek mahşeri; öpmek için o koca devi... *