babamla bir gün yine yardırdık ayakkabıcılar çarşısına.henüz liseli bile değildim. tanıdıkları var. benim derdim krampon aldırmak okuldan istiyorlar bahanesiyle.topa falso verdiğim hayaliyle sabahladığım geceler. neyse başladılar kankasıyla muhabbete dedi bizim döle spor ayakkabı lazım. tabi o mağaza da yok ben kıvırıp çeviriyorum.
en sonun da kankası dayanamadı çıkardı lastik ermeneği bu nasıl dedi.abi şu sipor iyiymiş dedim.
büyük strestir. beğendiğin modeli babanın onayı olmadan söyleyemezsin spor ayakkabı istesen 2 güne yırtarsın der bunlar açılır der ki genelde haklı çıkar çok beğendiğin ayakkabıya gidersin pahalıdır babanda bakar kıyamaz oda istiyorsan alayım der senin için o ayakkabıda olsa da evet diyemezsin böyle uzun bakınmalar dan sonra bir ayakkabı alırsın ve genelde o ayakkabıyı beğenmezsin sonraki günlerde baban sorar neden giymiyorsun beğenmedim diyemezsin desen sen seçtin ya der kısaca kişi hiç bir şekilde bu alışverişten mutlu ayrılmaz.
baba- şu ayakkabı ne kadar?
görevli- bakalım hemen şurada yazacak...hımmmm.hööömmm.. 278 lira..
baba- peki bunların 46 numarası var mı?
görevli-depoda olacaktı abi getireyim isterseniz.
baba-yok yok sağol.. hımmm. hööömm. tuuurrss. peki onlar ne kadar.
görevli-aynı abi 278 lira.
baba-ama bu daha küçük daha az malzeme kullanılmış.
görevli-beyefendi bunlar sabit fiyatla fabri.....vıdı...vıdı...
seçtiğin ayakkabıdan vaz geçirmek için ayakkabı anatomisinin ağzından girip burnundan çıkan bir figüre dönüşür babalar bu esnada, arada dünya ekonomisi ve iklimlere de değinir. en sonunda küfür edip fikrince sikimtirik olan o ayakkabıyı satın almak için kaç saat çalışması gerektiğini hatırlatır ve suçluluk duygusu yaratmak üzere altın vuruşu yapar.
bundan tam 6 yıl önceydi. yeni bir bot istiyorum diye tutturmam sonucunda apar topar mağazaya götürmüştüm babacığımı. ve sayesinde 38 numara ayaklarıma 40 numara bot almak mecburiyetinde kalmıştım. çünkü büyümekteydim ve tabiki ayaklarımda büyüyecekti. haa büyüdüler mi diye sorarsanız hayır ki zaten yeterince büyükler. öyleki canım babamın sayesinde ben koca botlarla ve çirpi bacaklarla safinazca yürüyerek bi müddet okula gitmiştim. halen o botlar durur ve ben itiraf ediyorum ki giyerim. *
bu paraya bu ayakkabı olur mu yahu? eşek derisinin üstüne marka yapıştırsınlar bir dakika düşünmez alırsınız. size marka olsunda nolursa olsun. şeklinde satıcının önünde yapılan bir azarlama sonunda kıyılamaz alınır o ayakkabı.
ayakkabının dış görünüşünden çok rahatlığına dikkat eder. e tabi, onların eskiden giydikleri ayakkabıların pek rahat olduğu söylenemez. rahat olsun diye alışkanlık yapmıslar. ama artık bütün ayakkabılar rahat. bunu bilmeliydin baba.
senin beğendiğini o beğenmez, onun beğendiğini sen beğenmezsin.
ayakkabı dükkanlarında kaos söz konusudur.
''bu su geçirir, bu çabuk yırtılır, bundan önce böyle bir ayakkabı aldık'' baba tarafından duyulan sözlerdir.
baba tarafından ısrarlar sorulan ''fiyatı nedir bunun?'' sorusu ayakkabıcı tarafından ''fiyatı hallederiz abi. yeter ki çocuk beğensin.'' cevabıyla sürekli karşılaşmaktadır.
ilginçtir ki en beğendiğiniz ayakkabının sizin ayağınıza göre olanı bulunmaz. güya depolara inilir çıkılır, başka bir ayakkabı getirilip bir de şunu dene denir.
yoldan geçen bir tanıdık ise ''ver parayı kendisine genç kendi gitsin arasın bulsun.'' der. bu amca yüreklere su serpse de baba çocuğunu yalnız bırakmaz.
baba en pahalılarına gider, kaliteli olsun ister. siz de oldukça uygun fiyatlı olanlara kaçarsınız. aklınızda babaya başka şeyler de aldırmak istemenin etkisidir bu çoğu kez. yani yüzünüz olsun istersiniz.