babaya çoğu zaman kızarız. söyleniriz ama içten olan bir laydır bu yüzüne karşı birşey söyleyemeyiz. söylemek istediğimiz çok şey olsa bile söyleyemeyiz. o yüzdendir ki ufaktan da olsa bir kin olur insanın içinde ama zaman geçtikçe anlarız onun ne demek istediğini o zaman o kin yerini sevgiye bırakır, keşke dinleseydim sözünü duygusuna bırakır. hem sevip hem dedigini yapmadıgın için sonraları pişmanlıgı bırakır.
babam hep şimdi yapmıcaksın ama çocugun olunca anlayacaksın derdi birşey sölerken. çocugum yok ama büyüdüm ben baba anlıyorum artık seni.
babamın yüzüne karşı asla kızamadım şimdiye kadar;
ama ona çok kez kızmışımdır ama hep ufak şeyler,
ne var ki bir kez olsun bunları yüzüne karşı söyleyemedim,
belkide babam; sevgisini kaybetmekten en korktuğum insan olduğu içindir,
benim için; sevginin izole olmuş, gizli kalmış tarafıdır babam... dıştan gösterilmeyen ama içten oldukça fazla sevgi duyduğumdur.. "büyüdüğüm zaman ben de senin gibi bir baba olacağım" diyip örnek aldığımdır ama o bunu asla bilmez!!.
beraber yenilen yumurtanın tavadaki son lokmasını her zaman bize yani çocuklarına bırakmışdır istisnasız!
hayatını ve kendisini çocuklarını korumaya , mutlu etmeye, doğru bir biçimde yaşatmaya adadığı halde bize bu kadar mesafeli ve yabancı duran tek adamdır babam. canının bize feda olduğunu bildiğim halde çoğu zaman koşup sarılamadım babamın boynuna. öyle bir sınır çizmiştir aramıza.
şunu, bunu öğretmedin diye sana asla kızmıyorum baba bilesin,
ben senin değerini yaşarken bilmek istiyorum baba arkandan keşkeler kurmak istemiyorum ve tek dileğim sana layık bir evlat olabilmek şu hayatta, bilmiyorsun sen bunu, belkide hiç bilmiyeceksin ama olsun.
o benim canımın bir yarısıdır, ben ona nasıl kızayım.
belki biraz garip olucak ama; öldüğü gün, benim ölmeye başladığım gün olucaktır.
yüzüne karşı hiç diyemedim ama burdan diyorum; ''seni çok ama çok, dünyalar kadar çok seviyorum''