küçükken başıma gelmiş hadisedir. zira, ergendik o zamanlar deyip geçiştirilmek istesem de bazen kendime de hak verdiğim olmuştur.
aramızdaki diyalogda tam olarak şöyleydi yanlış hatırlamıyorsam,
uhrevi hayatin dunyevi yolcusu: baba, neden kuşları sevmek isterken onlar bize hep zarar vermek istiyor. yani balkonumuzda yumurtladıkları halde, neden ekmek yedikleri kapıya işeme ihtiyacı duyuyorlar? baba: kızım senin bunları bilmen lazım ama, eşşek kadar oldun hala benden mi bekliyorsun bazı şeyleri, kendin de düşünüp anlayabilmen lazım. uhrevi hayatin dunyevi yolcusu: babacım eğer sayısalcı olsaydım, emin ol bu konuda bir yorum geliştirebilirdim aklımda. ama ne yaparsın ben eşit ağırlık öğrencisiyim, okur-yazarım ama asla deney ve gözlem gibi saçma sapan olgularla uğraşmam.
hele baba da bir sayısal bölüm mezunuysa, o anlık olarak çok bilmişlik taslayıp laf soktuğunuzu sanabilirsiniz.
fakat dediğim gibi, büyüdükçe pişman olmak istemeyeceğiniz şeyleri söylemek için de bin kere düşünüp bir kere laf üretmeli.
ilkokul öğretmeni sayesinde istemeden yaptığım eylem. benim virgülün önemini henüz kavramadığım bu yıllarda öğretmenimiz bir ev ödevi verdi. bu ödeve göre herkes babasına diyecekti ki;
oku da adam ol baban gibi eşşek olma !
babam hocan doğru söylemiş deyip üzülmüştü. yıllar sonra anlamıştım lafın derinliğini. şimdi ilkokul hocamı görüp de bir iki ayar versem diyorum, 17 yıldır zaman zaman aklıma gelen o andan dolayı. fırsat eşitsizliğini babam mı yarattı sanki ha, mahmut çobanbeyli *