kızdığın anlarda ezilir için... yanınızda olmama sebebi ölüm dahi olsa, yine de içten içe, derinlerde bir yerde " niye?" diye soruyorsunuz kendi kendinize. çocuklar çok acımasız...
ilkokulda babanız yok diye canınızın ne kadar yanacağını, o günlerin ne kadar zaman sonra içinizi yakacağını bilmeden konuşurlar. zaman geçer kızarsınız, sadece kızarsınız. sonra bir bakmışsınız paramparça olmuşsunuz. kızmamış, üstüne bir de kırılmışsınız.
seneler geçmiş çalışan anneyle yaşamanın ( hatta yaşayamadıklarınızın) öfkesiyle kocaman kadın olmuşsunuz. içinizde kalan küçük kız çocuğunu erkenden bastırmaya çalışsanız bile bir yerlerde patlak veriyorsunuz işte. gösterilerinize gelemeyen annenizin eksikliğini teyzeler, enişteler, dede, anneanne, dayı kapatamıyor. ben en çok o zaman kızıyorum sanıyordum, büyüdüm. şimdi "istemeye geldiklerinde kimden isteyecekler" diyorum. sanırım en çok şimdi kızıyorum.
insanin bir yaninin hep eksik hissettigi andir. özlersiniz dokunamazsiniz konusamazsiniz derdinizi anlatamazsiniz öpemezsiniz akıl alamazsiniz tartisamazsiniz size kizamaz siz ona küsemezsiniz herkes bayramlarda babasinin verdigi harcliklardan bahsederken gozleriniz dolar aglayamazsiniz bogazinizda bir yumruk gibi dugumlenir babasizliginiz yutkunamazsiniz. Bir yaniniz hep eksiktir.
babasızlığın insanın içini ezdiği an, babadan kalan son kuruşun da harcandığı ve bu dünyada artık onun izi kalmadığını hissettiğiniz andır. Sanki bir kuruş kalsa, ruhunu da yanınızda taşımaya devam edeceksinizdir. Sonuçta onun emeğidir, o kokar...
en mutlu anlarınızda gözlerinizin onun yüzündeki gurur ve mutluluk ifadesini görmek için kalabalığı taradığı ve onun artık orada olmadığını hatırladığınız andır.