benim babam olmadı ama arkadaşımdan biliyorum şöyle anlatıyım. ağlasan mı sevinsen mi anlayamadığın durumdur. herkes gelir seni tebrik eder. kimsenin ölümden bahsetmediği dikkatini çekmiştir. senin dökülen göz yaşların annenin göz yaşlarının yanında bir hiçtir. sanki baban paşa olmuş veya çok üstün bir rütbeye erişmiş gibi (ki erişmiştir de) silah arkadaşlarının tebrikleriyle karşılaşırsın. ardından madalyalar takılır göğüslere. bir anda babanın ne kadar önemli olduğu aklına gelir. çıkarıp atmak istersin madalyayı ama için el vermez. baban çok değerlidir. türk bayrağıyla sarılmış tabuta sarılırsın. bir anda haberciler gözüne çarpar. onların annenin ağladığını çektiğini görünce utanırsın. çekmeyin demek istersin. ama diyemezsin. hayatın boyunca onurla hatırlayacağın bir babaya sahipsindir. ilerde babanı her hatırladığında gözlerin dolar.
1. bir düşünceye göre baba cennete gider. (allah bilir ama bence de cennete gider)
2. size her yerde saygı gösterilir. arada bir iki tane o.ç çıkar size gıcık olduğu için, babanızın şehitliğiyle alay edebilir. (allah kahretsin böyle insanlar varsa)
3. şehit evladına empati kurmak gerekirse, sizin babanız her daim 1 numaradır. onun varlığını her zaman içinizde hissedersiniz. o her zaman sizin için vardır.
gelelim elle tutulamayan yanlarına;
1. sizin babanız malesef maganda kurşununa gitmiştir. bu teröristler magandanın kralıdır.
2. bu ülke de terör bitmediği sürece, tsk'nın bazı şeylere göz yumması (avrupa birliği kriterlerine göre, orantılı güç kullanımı kuralında pkkya karşı çoğu zaman vur emri çıkmaması durumu) sizin içiniz acır. babamın kanını yerde bırakmayın diyebilirsiniz. ne zaman bu pkk biter, sizin babanız sizin için yeniden doğmuş ve onunla birlikte yaşıyormuş gibi olursunuz. çünkü babanız boş yere şehit olmamış olur. babanız her daim boş yere şehit olmamıştır fakat, çevre de bu kadar namussuz insan varken aklınıza şüpheler gelebilir.
insanın içindeki nefreti biraz daha alevlendiren, gurur veren bir o kadar da üzen olay. yaş ilerledikçe daha da net bir biçimde aklımda kaldı birçok şehit çocuğu arkadaşımın durumu. ama ben ilk tanışmamı anlatıyım olayla ilgili. polis lojmanlarımız vardır bizim. hani ucuza oturduğumuz için çoğu kişiye batar, onlar. yanında kantin tarzı bir yer de olur bazen. balçiçek pamir gibiler bilmez, asker polis çocuğuysan su vermezler adama, hani diyor ya izmir halkı birilerinden mal almıyor diye. bunları da yazsın biraz.
o zayıf, her keleş mermisinin daireyi delip geçtiği süper lüks evlerin ses yalıtımı da iyi değildir. yanda ne varsa duyarsınız. telefon sesi, televizyon sesi, kavga sesi kısacası her şeyi. bir gece çaldı telefonu yan dairenin, çok geçmedi bir de çığlık geldi ardından. yaşımız küçük ama farkındayız ne olup ne bittiğinden memlekette az çok. bugünkü kadar derinlemesine yorum yapmasak, konuşamasak ta en azından kötü adamlar ile babalarımızın mücadele ettiğini biliyoruz. evdeki konuşmalar de zaten iyice anlatıyor adama ne olduğunu. neyse, dediğim gibi çığlık geldi sonrasında ise ağlaşmalar, inlemeler, acıya dair ne varsa. çocuklarıyla oynadığım kadının sesiydi bu. kadın biliyordu ama çocukları bilmiyordu ne olduğunu babalarına. yaşıtım değillerdi, ufaktılar benden * ama oynuyordum yine onlarla. kolay değil öyle yaşıtın çocuklarla top oynamak, her an kaçırılma tehlikesiyle büyümek kolay değil. neyse diyorum yine, sık sık bölüyorum da yazıyı. bilmiyorlardı neyin ne olduğunu, kim bilir kaç yıl sonra nasıl anlattı anneleri onlara hiç bilmiyorum. babasının bir daha dönmeyeceğini bile öğrenemeyen bir çocuk olmak, tabutuna son kez sarılamayan bir çocuk, naaşını son bir kez göremeyen bir insan... ve hala bu çocukları babasız bırakmak için dağa çıkan adi şerefsizlere, ortak acı diyen, bizim de kaybımız diyen en az onlar kadar şerefsiz gazeteciler, yazarlar, siyasiler. ve hala bu şehit çocuklarının adını ağzına almazken polise taş atan,serap'ı yakan adi şerefsiz sözde çocukların fetişizmini yapmak. ateş çok büyük içinde bu çocukların ve bu çocukların arkadaşı olan benim gibilerin, o çocukların babalarına hasan amca, ramazan amca, ali amca diyen benim gibi binlerce kişinin.
içinde bulunulduğunda neler hissedileceği çok bariz olan durumdur. Sonsuz bir boşluktur.. Allah başlara vermesindir.
Daha kötüsü de şu şekilde olabilir:
Babası şehit olduktan birkaç ay sonra, televizyonda;
''Diyarbakır'da ilk kürtçe tiyatro oyununa giden vali, Kandil'den gelen Pkklılara oyunda yer aldıkları için çiçek verdi''
haberini duyunca, yürekteki yaranın tekrar tekrar kanatılıp, adeta delinmesine sebebiyet verebilecek, elden birşey gelmeyince de, şehit olan babanın ardından gitmek istenecek, o da olmayınca şakaklardan saplanan iki çivi gibi acı veren ''Lanet'' haberlerine gözü kulağı kapatmak gerekecektir..
çocukların anlam veremediği olay. yüzlerce şehit çocuğu gördük ekranlarda aöa birini unutamam. babasının cenaze töreni sırasında annesinin eteklerine sımsıkı sarılan 6-7 yaşlarında bir çocuk, ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. o kalabalığın oraya niçin toplandığını bile idrak edemiyordu. şehitliğin ne olduğunu, ölümü nerden bilsin? kameralara ve o kalabalığa ağlamaklı, endişeli, anlamsız bakışlar yollarken annesine doğru sokuluyordu. hiç unutamam o babasız kalan çocuğu.
her şehit haberi okuduğumda, küçükken dinlediğim ve her seferinde gözlerimi sulandıran "bir küçük aslancık varmış" ( Ayşegül Atik) çocuk şarkısını hatırlarım.