benimki 14 şubat 2017 de vefat etti.
ben ölüm ve gozyasiyla hiç barışık bir insan değilim.
bı gün ben vefat edersem de parti yapıp iyi kızdı diye arkamdan gülüşün;)
ben hala yakisiklimla konusuyorum, hala beni cennetten koruduğuna inanıyorum.
can'imm babam. ilk kahramanım.
11 sene geçmiş üstünden. 11 senede daha Hızlı büyümüşüm. Şimdi olsaydı hayatım nasıl olurdu diye çok hayalini kurarım. Beni yalnız bıraktığı için kendisine hâlâ kırgınım. Madem yalnız bırakacaktın, neden hiç gitmeyecekmiş gibi büyüttün, alıştırdın kendine?
Ciğerlerinin sökülüp senden alınması ve her esen rüzgarda kalbinin üşümesi, bir kuş gibi çırpınması demektir.
Yaşanılan ve yaşanılamayan o kadar şey var ki üzüldüğüm..
kırgınlıklar, özlem, yalnızlık..
O kadar değiştiyor ki insanı. Üzüldüğün her şey ona ağlamak için bahane oluyor.
3 senedir her gece ağlıyorum sanki bugün ölmüş gibi. Asla unutamıyorsun asla acısı özlemi hafiflemiyor.
Hiçbir şey eskisi gibi gelmiyor. Hiçbir şeyin tadı eskisi gibi değil..
Bazı geceler çocuklar gibi rüyama gelse de bir kere bana sarılsa diye dua ederken buluyorsun kendini.
Keşke gelse o kadar çok özledim ki..
Yıl 02 11 2021 babam son kez çıktı evden.
O günden bu güne yaşadığımız hiç bir anının için de olmadı babam.
Hiç birlikte sofraya oturmadık o günden sonra.
Hiç yeni fotoğrafımız olmadı.
Torunu oldu dünyalar güzeli, göremedi.
Nasıl değiştik, nasıl yandık, ne zaman nelerde içimizden “ ahhh be” dedik bilmedi.
Başımıza iyi kötü neler geldi göremedi.
O günden sonra telefonun öbür ucunda olmadı.
Hiç iyi haber veremedik yada dardayım yetiş gel baba diyemedik.
Bize, son olduğunu bilmediğimiz bir bakışı vardı, hala gözlerimin önünde
Son olduğunu bilmediğimiz cümleler kurdu
Son olduğunu bilmediğimiz bir an son kez yan yana oturduk
Sonra bir daha hiç bir ânımızın hiç bir anımızın içinde olmadı babam.
Ailesinden , canından birini o soğuk toprağa koymuş insanlar bilirler , o son ânı unutmaz unutamazsın.
Ya da yanınızdan geçen yabancı birinin kazağının renginin size hatırlattığı o hissi.
Ben o hastane koridorlardaki taşların rengini hiç unutmadım mesela. Yoğun bakım kapısının 50 metre uzağında kaç sandalye olduğunu bile hatırlıyorum hala…
Birde verilen o acı haberin kemiklerime kadar işlemiş serin bir korku ve “ şimdi ben ne yapacağım?” endişesi kalmış aklımda. Ki hala ilk günkü gibi iliklerimde , artık nasıl yerleştiyse …
Babam yaşasaydı yeni anılarımız , yeni fotoğraflarımız da olurdu hatta bence hayata karşı daha dik ve cesur bir duruşum olurdu.
Çünkü babalarını kaybetmiş kızlar bilirler ne olursa olsun hep biraz güçsüz cesaretsiz ve eksik hissediyorsunuz hayata karşı.
Babamı kaybettiğimden günden bu güne ölüme karşı duygularım hayata karşı bakış açım epey değişti. insanın bir ayağı dünyadan kesiliyor belkide bilmiyorum.
Ama değişmeyen tek bir şey var oda kaybetmiş olmanın bağrınızda açtığı o koca çukur ve o çukurda esip yüreğinizi sızlatan serin yel…
Tabi birde her geçen gün kat be kat artan özlem …
Babam, yüreğimin sızlayan köşesi, keşke sana bunu söylemin bir yolu olsaydı , inanki ne yapar ne eder o yolu bulur, koşa koşa gelir ve seni çok özlediğimi söylerdim…
yıllar geçti. alıştık.
ilginç bir durumdan bahsedeyim.
çocukluğumda her pazar bir dernek toplantısına giderdi ve kendisine fazla bağlı olmadığım halde hemen gelsin isterdim.
pazar günü bak dikkat et pazar.
sonra yıllar geçti. ben pazar günlerinden hala nefret ederim. yerleşmiş bişey bana.
sonra gene bir pazar günü hak vaki oldu ve dönmemek üzere gitti.
pazar nefretimin ispatlanamaz nedeni buymuş, derim hep.
olayın başka bir boyutu daha var.
ailelerde, babanın ve annenin tarzını tam olarak özümseyen, inanan, öyle yaşayan kardeşler olur.
babanın terbiyesini almışındır, öğretilerine inanmışındır. bunu hiç dile getirmesende öylesindir. hatta babayla tarıştığın zamanlarda bile bir bakarsın onun sana verdiği disiplin için tartışma yapıyorsundur.
doğruluk, dürüstlük, hak, insancıllık.
baba ölünceye kadar babanın verdiği disiplinle yaşayan kardeşler de ani bir değişme olabiliyor. sanki 40 yıllık prangalarından kurtulmuş ya da baba sağken ona karşı söyelemedikleri, yapamadıkları şeyleri hunharca yapmaya başlamak gibi.
kardeşlerini tanıyamaz hale gelirsin.
ne babanın verdiği terbiye ne de disiplin kalmıştır. hepsi içinde bulundukları ortamların insanı olmuştur ki maalesef cahil ve kültürsüz bir seviyedir.
üzülürsün tabi de. ne yapacaksın.
zaman zaman hatırlatırsın, ya babamın öğrettiklerini neden unuttunuz. neden böyle davranıyorsunuz dersin.
o an bir durup düşünürler ama 3 gün sonra her şeyi unuturlar.
kısaca özetlersek, babanız ölünce kardeşlerinizi tanıyamazsınız. hepsi çok değişir.
annenin ölmesi gibi asla gelmeyecek bir parça koparır ruhtan. gülümsemenizin bir bölümü gider.
babamla geçirdiğim her gün için Allah' a şükrediyorum. iyi ki varsın canım babam.
21 subat 2021 de ölmüş. Bugün yeni öğrendim. Şans eseri nüfus kayıt örneği çıkarırken..
Bir bira ile konyaaltı sahiline geçip beni 6 yaşında terk edişini hatırlıyorum . Tam 36 sene olmuş.
Baba senin yüzünden hep herşeyden kaçtım 36 senedir kaçıyorum. O kadar derin yaralar bıraktın ki bende her şeyi tek başıma öğrendim. Herkesten kaçtım. Doğduğum şehirden kaçtığım da 16 yaşındaydım. Sahillerde yattım. Bir kere uzatmadın bana kollarını. Üvey oğulların çok mutlu idi halbuki...
Ve bunları hep kendim yaşadım..
O kadar ağırdı ki yaşadıklarım hayatım...
Sana son diyeceğim. Allah gittiğin yerde belanı versin.
bazen bazı rüyalardan uyandığı ilk birkaç dakikada insan o hissettiklerim rüya mıydı gerçek miydi diye tereddüte düşüp her şeyi algılamakta zorlanıyor ya, babanın ölmesi de şöyle durup düşündükten sonra insanı benzer bir duruma sürüklüyor. demem o ki üzerinden vakit geçse bile babanın ölmesi kocaman bir "nasıl ya?" dır.