babanın ölmesi

    35.
  1. ben babamı son 15 senedir hiç öpmedim.
    daha ölmedi,ama çok yakında ölecek, biz bunu her an hissediyoruz,doktorlar da söylüyor.
    her an ölebilir, ama en fazla 10- 12 ay ı kalmış..3-4 ayı geçti.kalp yetmezliği var. büyük ölçüdeki nedeni sigara kalp yavaş yavaş ölüyor, ölürken diğer organlarıda öldürüyor, önce ciğerler,*, sonra böbrekler, tüm iç organlar, astım, sonra algılama zorluğu, yürüyememe, hızlı kilo kaybı.yatağa bağımlı, senelerce 10 larca 100 lerce ilaç tüketimi.en az ayda 2 defa yoğun bakım. öksürük krizleri. vs...
    onunla beraber sağlıklı olan ev bireyleri de yaşıyor bunları. bazen bıktırıyor.uğraşmak.
    yeter çekmesin çektirmesin diyoruz. ama geçen haftalarda yoğun bakımda iken babam ölüyordu, yanında abimle ben vardk. nefes alıp verişleri derinleşti,babamı normalde öpmeyi sevmezdim hep sigara kokardı. dudakları büzüştü, baba dedim lütfen bana bak.öpmeye başladım.ellerini, kollarını, yanaklarını, ayaklarını...doya doya öptüm., ölme dedim baba. ölme yalvarırım...

    not:ben bu yazıyı yazdıktan sonra; 5 temmuz 2007 günü babam hakkın rahmetine kavuşmuştur. beni * bu acılı günümüzde yanlız bırakmayan , başsağlığı dileyen herkese teşekkür ederim.
    171 ...
  2. 1.
  3. ne rakı içmenin ne de beşiktaş maçı kritiği yapmanın bir tadı kalmamıştır artık. güveneceğin kimse yoktur hayatta - hele bir de tek amcanı önceki yıl kaybetmişsen-
    ağlayamazsın ilk anda, boğazında bişeyler takılı kalır. ama ölümden sonraki ilk yalnız kalışta hüngür hüngür ağlarsın...
    171 ...
  4. 16.
  5. üzerinden 5 yıl da geçmiş olsa acının hala ilk günkü gibi kalmasıdır.
    bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmamasıdır.
    dört gözle beklediğiniz doğumgünlerinden,kep törenlerinden nefret etmenizdir.
    konu babaya gelmesin diye yeni insanlar tanımaktan kaçınmaktır.
    herkesin deşmeye çalışmasına karşın sakin,sabırlı olmaktır.
    ancak ve ancak rüyada buluşmaktır.
    kız çocuk olmanıza rağmen "Babam ve Oğlum" filmini ağlamaktan tükenerek izlemektir.
    herkese güçlüyüm imajını çizmektir.
    "üzülme ya boşver,ölenle ölünmez,hepimizin gideceği yer orası zaten" gibi konuşanların kafasına bir vazo geçirmek istemektir.
    her şarkıda,her şiirde,her yazıda onu hatırlamaktır.
    başınızda sizi koruycak birinin olmamasıdır.
    bilmediklerinizi sorabilicek birinin olmamasıdır.
    mezara her gidişte ilk defa gitmiş gibi kötü olmaktır.
    ne kadar zaman geçerse geçsin bi türlü inanamamaktır.
    özel ilişkilerde çok başarısız olmaktır.
    atılan her adımda, "acaba babam da böyle ister miydi? ya da şöyle mi yap derdi?" diye çelişkiye düşmektir.
    sürekli "neden ben"? dedirten bir durumdur.
    artık o şehirde yaşayamamaktır.
    hayatın darmaduman olmasıdır.
    ölmeyi istemektir,ama sonra onun istediği gibi,ona layık bir evlat olabilmek için bu saçma hayata katlanmaktır.
    gözyaşlarını içine akıtmaktır.
    bitmiş bir hayat yaşamaktır...
    cennete gitsin diye deliler gibi dua etmektir.
    babanın olmaması,insanı tüketir arkadaşlar kısaca...
    163 ...
  6. 288.
  7. yatağa girmeden önce saat gece 1 buçuk gibi karşılıklı kola içiyorduk.annem odasındaydı.biraz hayattan konuştuktan sonra babama "ben oğlum olursa senin adını koyacam dedim".henüz 12 yaşındaydım.babam gülümsedi.ardından odalarımıza çekildik.

    çok geçmeden annemin bağrışını duydum.ben odamdan ne oluyor diye kulak kesildim.acaba tartışıyorlar mıydı diye düşündüm..ama annem ve babam hiç tartışmazdı.sonra odaya gittim.babamı gördüm kriz geçiriyordu.belli bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama dili dolanmıştı.gözgöze geldik.annemle bir yerlerden su bulup yüzüne çarptık.ben apartman kapısına çıkıp bağırıp yardım istedim bir de 112 yi ve halamları aradım.ardından odaya döndüm ve babamın gözleri kapandı.

    o anda ölüm neymiş onu gördüm.ama küçüğüm diye olacak herkes bana ölmedi dedi.ben gördüm o öldü.ben o anda büyüdüm.1.50 boyunda 12 yaşında evin sorumluluğunu hissettim.ben komşuda kaldım.bizim evden gelen sesleri duyuyordum.

    sabah olduğunda eve çıktım.teyzem şiş gözleriyle beni karşıladı.babam öldü biliyorum dedim ve içeri girdim.herkes ağlıyordu ve bana sarıldı.bense ağlayanları teselli ettim.dedim ya ben o gece büyüdüm.

    babamın nasihatleri herşeyi sanki şimdi anlatıyormuşçasına kulağımda ve aslında hep bugünlerim içinmiş söyledikleri.ben onun istediği insan olmak istiyorum.biliyorum izliyor beni ve biraz yamuğumu görsende sana layık bir evladım biliyorum.aradan 11 yıl geçti nerdeyse.yani seninle yaşadığım sene kadar sensiz yaşadım.eksikliğini hissettim ama hiç sen yokmuşsun gibi yaşayamadım.
    80 ...
  8. 146.
  9. 36 yıl olmuş bugün.
    dört de üzerine ekle bana çıkar...
    Haklıymış cemal süreya "her ölüm erken ölümdür" derken...
    Giden için de, kalan içinde. Hele ki giden baban, piç gibi kalan sen isen henüz dördünde!
    76 ...
  10. 129.
  11. -babam nasıl abi?
    -iyi gel evde bacım
    -abi niye ağlıyoon abi ne oldu?
    -...
    -babam nerde abi?
    -hastanede bacım..
    -abi eve niye gidiyoruz oraya gidelim, niye orda? abi ne oldu?
    -bacım içerde
    -abi nerde babam?
    -bacıımmm
    -babamm nerde abii?
    -hastanede bacımm
    -aaabii abii abi..
    -bacım kalk
    -babaa
    -bacım kalk.. bacımm
    -abiii
    -bacım içerde babam
    -abi niye ağlıyosuun abii
    -bacımm..
    -kızım baban gitti erimm ahmedimm
    -anneee.. abiii.. babaaammm nerdeee!!!
    -...
    -...

    evde yoktun baba, hastanedeydin.. morg odasında.. ben babam orda üşür diye de ağladım, üşüdün mü baba, çok ağladım baba, yine ağladım baba.

    inandığına, ilk kez asi olmayı yaşadığındır babanın ölümü.
    gülmeyi unuttuğundur.
    her gece mezarından aldığın toprağını öpüp gece yarısı da ağlayarak uyandığındır.
    annenin her gün biraz daha çöküşünü, hüznünü, için için ölümünü izlemektir.
    bitmeyen özlemdir.
    hiçbir şey istemezdim, tek sen gelseydin diyip de asla gelmeyecek olandır.

    baba seni çok özledim. annemle abim de özledi..
    70 ...
  12. 299.
  13. gariptir.

    babam.

    ufakken evin holünde karşılıklı maç yapardık hep yenerdi beni, hiç yenilmedi bana gönlüm olsun diye, zoruma da gitmedi hani.

    biraz büyüdüm 8-10 yaşlarıma geldim, hala yenemiyordum maçta onu, tutup yere alırdı beni, koşa koşa gol atıp gelir bana hareket yapardı, dil çıkarırdı, hatırlarım.

    15 yaşlarına geldim, ergenlik, huysuzluk mevcut, hala bu geleneksel maçtan taviz vermiyoruz, zar zor mücadele ediyorum, toptan çok birbirimizle uğraşıyoruz, güreşiyoruz, kim alta alıp golü atarsa o kazanıyor, yine kazanamıyorum, tek tük galibiyetlerim var ama tatmin etmiyor.

    20 yaşlarıma geliyorum, tek tük galibiyetler yerini seri ve acımasız galibiyetlere bırakıyor. babam 50lerin başında, 40 gösteren bir delilanlı, sağlıklı mı sağlıklı. maçlardan sonra nefes nefese,

    "tebrik ederim oğlum, hadi şimdi biralarımızı al gel." deyip beni ödüllendiriyordu.

    20 li yaşların ortalarına geliyorum, babam artık benle maç yapmıyor, yorulurum, hasta olurum diye değil, yenilmek istemiyor artık, biliyor onu yeneceğim, güçlüyüm ondan, öyle biri. hırsı ve sevgiyi harmanlayıp hayata bu kadar güzel entegre edebilen bir adam daha tanımadım, duymadım.

    ve babam tam 21 gün önce bizi bırakıp gitti. 21 gündür sohbet ediyorum onla ilgili onun arkadaşlarıyla, kardeşleriyle ve en iyi bilen annemle. yüzüm gülüyor onun hakkında eskilerden şeyler öğrenince, kendisi de anlatırdı da bilmezdi böyle erken bırakıp gideceğini, bilse hepsini anlatır giderdi.

    annem... dedi ki,

    "siz maç yapardınız küçükken hatırlar mısın?"

    "evet... anne..."

    "hep yenerdi seni, hiç yenilmezdi sana. derdim ona; 'ulan adam bi kere yenil de çocuğun gönlü olsun.' diye. 'hadi be, ben ona yenilmeyi öğretiyorum, yenilsin ki yenmeyi öğrensin, hırsı öğrensin, bunu sevgiyle yapabilmeyi öğrensin, zarar vermeden öğrensin.' derdi."

    bir anda dünyayla ilişkim kesildi ve babamı düşündüm sadece, gülümsedim...
    67 ...
  14. 238.
  15. 02.05.2010 pazar sabah saat : 9.18

    Telefon çalıyor, annen ağlayarak sana yıldırım gibi hastaneye gel diyo .

    Kendini biranda cenazede buluyosun . Etrafında sana acıyarak bakan onlarca insan ve

    kendinden geçmiş bi şekilde ağlayan annen. Yüreğin parçalanıyor . Birden o sana acıyan

    gözlerle bakan insanların arasında onun cansız bedenini görüyosun .

    Çevrendeki insanlar salakça tesellilere başlıyo . Gözlerinden yaş gelmemesi için

    kasıyosun kendini böyle !

    Baban şöyle iyiydi böyle güzeldi demeye başlıyolar . NE yani babam öldü diye o huyları

    gitti mi sanki ??!

    Kimse gözünden bir damla yaş akarken görmüyo seni . Sonuçta evin tek erkeğisin artık

    güçlü olmak zorunda, bide sen ağlayarak dahada hüzünlendiremessin anneni .

    Günler geçiyo.. eve gelen akraba-ziyaretçi sayısı giderek azalmaya başlıyo .

    Bi gece yarısı annen uyurken çıkıyosun evden .

    Yıllarca yanından geçerken dahi bildiğin tüm duaları okuduguğun mezarlığa korkunun

    zerresini hissetmeden, evine gidermişçesine gidiyosun , onun yanına gidiyosun .

    Yanına gelip başına geçtiğinde dayanamıyor artık gözlerin . Çekinmeden kimse seni o

    halde görüpt4e sana acıyarak-üzülerek- bakma korkusunu yaşamadan gecenin koyu

    karanlığında başlıyosun kahkaha atarcasına ağlamaya .

    Sonra.. diyosun içinden ;

    ben bir tek senin yanında ağladım baba ,çünkü senden hiç utanmıyorum !

    Bugün tam 8. gün baba yokluğunun 8. günü . Yokluğunun acısı içimde körüklenerek büyüyo engel olamıyorum . 19 yıllık hayatım boyunca bi kez bile seni seviyorum demedim .
    çok üzgünüm . oysa seni çok seviyorum çok . nolur bunu duy olur mu ?
    63 ...
  16. 28.
  17. bir erkegin olmeye baslamasi babasinin vefati ile baslar.
    64 ...
  18. 79.
  19. toprak kokuyor...
    yağmurdan sonraki toprak kokusunu ne çok severdim ben...
    küçükken kumsalda, kırmızı şapkam başımda, küreklerimle toprak çıkartırdım babama. bana kumdan kaleler yapardı.
    severdim toprakları be. oynardım. yumuşaklardı, zararsızlardı.
    özellikle ilkbaharda, yağmurdan sonraki toprak kokusunu da çok severdim.
    aynı toprak aldı babacığımı benden.
    babamdan sonra nefret ettim topraktan.

    ölümü düşününce eskiden, nasıl desem, 'yok canım' derdim, 'ben ölmem herhalde ya. annem de ölmez, babam mı? yok ya, ona hiçbir şey olmaz!' derdim. hani insan yakıştıramaz ya. uzaktı bana ölüm, saçmaydı ölmek...
    'bir bar taburesi üstünde babamın öldüğü yaştayım.' derdi şarkıda. 'babamın öldüğü yaştayım.' kısmını hiç söylemezdim ben. inanmazdım, ne babası, ne ölmesi, hangi yaş, hangi bardaki hangi tabure?!
    'canım, baban vefat etti.' dedi bir ses telefonda, kim bilmiyorum, hatırlamıyorum.
    telefondan bu yüzden nefret ettim hep. biliyordum, her çalışında tedirgin olurdum yıllardır. telefon... kötü haberlerin hızır acil habercisi...
    babamdan sonra iyice nefret ettim telefonlardan...

    oysa babam ne güzeldi, beraberken ne güzeldik, hayat ne güzeldi...
    çay kaşığı çay bardağına düşünce melodimsi bir ses çıkar ya hani. o sese bayılırdım ben. babam her akşam çay demlerdi, odamın kapısını aralar, kafasını muzurca uzatır, boş çay bardağına çay kaşığını atıp atıp çıkarırdı. gülümserdim hep ben de. neyle uğraşıyorsam bırakır, mutfağa koşardım. günün en güzel dakikaları sonra... televizyondaki spikerin burnuyla dalga geçerdik, bir diğerinin saçıyla. bana portakal suyu sıkardı, gazeteden güzel şiirler okurdu. yorum yapardık şarkılara, şarkıcılara. bulmaca çözerdik beraber. sabahlara kadar hayata dair konuşurduk. sevgililerimi anlatırdım, açılsam mı açılmasam mı gelgitlerini, ayrılık öncelerini, sonralarını... 'hayat güzel ya.' derdi. 'sakın genç yaşta aşık olma, kendine de aşık etme kimseyi. valla ben sizin sınıfta bir kız olsaydım, kancayı takardım sana, yakanı bırakmaz evlenirdim seninle. dikkat et.' derdi.
    çok severdim ben babamı. yazardım ona söyleyemediklerimi. hani olur da bir gün ölürse 'söylenmemiş sözlerim' kalmasın diye. ağlardı bazen babam satırlarıma, kıyamazdım. yanına oturup onu avutmayı severdim. bir keresinde beraber ağlamıştık uzun uzun. dedem öldüğünde. hayatımın en güzel ağlamasıydı. şimdikiler berbat, yapayalnız. bir de çok canım acıyor, yeşil gözlerim de yorgun...
    bir sabah babam bırakıyordu beni okula. sınava geç kalıyordum, canım sıkılmıştı. 'baba' dedim, 'insan geçmişi hep çok özlüyor, ama geleceği de iple çekiyor, hayallerine ulaşabilmek için. ama hayaller de bir türlü bitmiyor. insan bir türlü tam olarak mutlu olamıyor. geçmişe ulaşamıyorsun, gelecek de tatmin etmiyor. ee, bu hayatın güzelliği nerede?' 'işte burada, tam şu anda...' öyle bir demişti ki babam... geç kalacağım diye üzüldüğüm sınava girmedim bile, babamla tavla oynadık boğaza karşı.
    bir keresinde arabada 160 basmıştım da hiçbir şey dememişti babam, 'yavaşla, hızlı gidiyorsun.' bile dememişti. eve sarhoş gelmiştim bir gece. banyoda kusarken geldi yanıma. 'ne içtin?' dedi. '3 bardak viski.' dedim. 'olsun, yat uyu, sabaha bir şeyin kalmaz.' dedi. kızmazdı babam hiç, birçok şeye kızardı, ama bana hiç kızmazdı.
    ne güzeldin be baba, ne güzeldik, hayat ne güzeldi.
    babamdan sonra nefret ettim hayattan...

    şimdi toprak kokuyor...
    tuttuğum bu kazma kürek, babamla aldığımız toz toprak olmuş siyah pantalonum, ayakkabılarım, ellerini birleştirmiş şuradaki duygusuz hoca bana ne kadar da yabancı, ne kadar da uzak, ne kadar da benimle alakasız. siyah gözlüklü şu insanlar, akrabalar, annem, kardeşim bana ne kadar da avuntusuz, işte tıklım tıklım yalnızım şimdi...

    ertesi gün annemin sesiyle uyandım. 'aytaaç!' diye ağlıyordu. 'aytaç, babanı kaldır aytaç. hadi gelin, kahvaltı hazır. hadi aytaç. uyandır babanı, hadi. n'olur uyandır, n'olurrr...'
    gittim yanına, perişandı, yerde oturuyordu annem. yanına oturdum, saçlarını okşadım. 'aşacağız anne.' dedim. 'bak ben buradayım.' 'aşacağız değil mi?' dedi. yüzüne baktım, gözleri kan çanağına dönmüştü, yalvarırcasına evet dememi bekliyordu.
    diyemedim...
    ben de ağladım...
    beraber ağladık...
    hayatımın en güzel ağlamasıydı...

    * *
    57 ...
© 2025 uludağ sözlük