Bugün birkaç işim vardı. Bitti ve eve geldim. Henüz 30 dakika bile geçmemişti ki bir arama aldım. Çok değerli bir arkadaşımın babasının vefat ettiği haberini duydum. Apar topar hazırlık yapıp hemen yas evine gittim. Daima güçlü ve dik duran bir dostumu, ilk kez böyle aciz ve çaresiz durumda gördüm. Düşündüm, bir gün ben de ailemi kaybedeceğim. Hayatımdan fiziken sonsuza kadar gidecekler. Bu düşünce, gerçekten beni derin bir kedere boğdu. Hayatın acımasızlığı ve sevdiklerimizin birer birer yok oluşu, içimde ağır bir boşluk bıraktı, bırakıyor. Bu kayıplarla başa çıkmak ne kadar zor ve acı verici...
Harika bir insan, baba ve öğretmendi. iki yıldır kanserle mücadele ediyordu ve benimle aynı hastanede tedavi alıyordu. Ben nöroloji bölümündeydim, o onkoloji bölümündeydi. Okul yıllarımda en sevdiğim öğretmenlerden biriydi ve çok iyi bir insandı. Nurlar içinde yatsın.
Sekiz yaşında kaybetmek üzücü bir durum. Özellikle küçükken etrafta acıma yetime döner.... Gibi laflar duyunca saklanıp ağlıyor insan. Ama her şeyi aşıyorsun. Bu da bi şekilde aşıldı.
tam olarak böyle bir şey. üstelik hayatım boyunca da eşlik etmedi bu korku bana. yaklaşık iki ay sürdü. öncesinde aklımın ucundan bile geçmemişti çünkü ne zaman kafamı çevirsem bütün heybetiyle orada göreceğim bir dağ gibiydi yıkılmaz dökülmez falan filan. o işler öyle değilmiş öğrendik tabii.
Ailesiyle iletişimi iyi olan insanları hep kıskanıyorum. Ben babam öldüğünde hiç ağlamadım. inadımdan ağlamadım. Ağlamayarak, bir şekilde bizi kırıp döktüğü zamanların intikamını almak istedim kendimce. Hep söylüyorum, ben babam öldüğünde rahatlamıştım. Böyle hissettiğim için de hep nefret ettim kendimden. Ne diyim, Allah rahmet eylesin.
çevre bu denli piç doluyken babasına rahmet okuyana, dua edene denk gelinmemesi, yahut benimsenmemiş olması sürpriz olmamalı.
şahsiyeti sorunlu tipler doğru analiz edildiği taktirde babalarıyla problemli olduğu gözlerden kaçmayacaktır.
elbet ki istisnalar konu dışı!
öyle deme zalbert, babasıyla böyle konuşan çocuklar zengin çocukları olur genelde. Baba kültürlü ve eğitimli olduğu için zenginliğin verdiği rahatlıkla çocuğunu da biraz rahatsız büyütür. geçen de en pahalı domatesi almıştı.
(bkz: true'nun zengin olması)
ölene kadar değerini anlamazsınız ne zaman öldü o zaman değerini anlar bi kanadınızın kırık olduğunun farkına varırsınız. yukardaki kekoda babasına pezevenk demiş hayırsız evlat işte.
Sol frameye çıktığı zaman yüreğin bıçakla oyulma hissini yaşamaya yeten başlık. 13 sene önce başıma gelen, acısına zamanın çare olamadığı yara. Neyse ben burada bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum. Yaşadığım şeyi anlattığım zaman "duyar kasıyorsun." diyen sürüsünü kaybetmiş itlerle karşılaşıyorum. Babam üzerinden ite köpeğe duyar kasacağıma ölmeyi yeğlerim. Böylelerine "Allah o acıyı sana da yaşatsın." demek bile içimden gelmiyor. O acıyı tatmak için yürek lazım zira.
mazlum çimen vefat eden babası ozan nesimi çimen'in arkasından bir türkü yazıyor.
Öyle bıkmışım ki kendimden
Kurudum düştüm dalımdan
Sanki ruhum çıktı canımdan
Sen benden gittin gideli
öyle bir türkü yazıyor ki şimdi okuyanlar sevda türküsü gibi okuyor, dinleyenler sevda türküsü gibi dinliyor.
giden kim olursa olsun biri senden gittiğinde kalbinin ortasını deler de gider ya, bütün gidenlere uyar bu türkü. bütün sevdaları karşılar. bütün yarım kalan sevdaları.
ama yine de bu türkünün bir evlat tarafından babasına yazılması şaşırtıyor beni. https://www.youtube.com/watch?v=tIxjHMtfemw
çünkü bir yerlerde, babası bağıra bağıra ölse canı yanmayacak insanlar var.
tek bir damla gözyaşı dökmeyecek olanlar.
bir tarafta da babasının ölümüyle kuruyup dalından düşenler.
hayat adil değil.
ölüm bile bazen adil hale getirmiyor.
baba uzaklara gitmiştir. onsuzluk günlerinin acısı dinmese de, artık uzun zamandır giyilmeyen takım elbiseleri, balıkçı yaka kazakları, ayakkabılarını dolaplardan çıkarmak, kokusunu duymak umuduyla koklamak ve artık onları da gömmenin zamanı gelmiştir. baba, uzaklara gitmiştir...
sonra bir çekmece açılır. bir kartvizit kutusu, bir pipo, biraz misina, bir iki kullanılmamış iç çamaşırı ve bunca ilgisiz şey arasında küçük bir not defteri gözünüze çarpar. sayfaları ceplere sokulup çıkarılmaktan kıvrılmış bir defter... açarsınız. baştan yırtılıp koparılmış birkaç sayfanın kalıntısı ve sonraki ilk sayfada babanın el yazısı:
kardeşlerinin doğum günlerini unutma!
onlara, benim yokluğumu. sakın aratma..
babamızı taparcasına sevsek de, adını anmayacak kadar ondan nefret de etsek, yokluğunun her vesile ile damla damla içimize sızacağını kabullenerek huzur bulmalıyız.