tarih çok uzak değil bugün(19.02.2015). bilmiyorum yaşadınız mı ben bugün yaşadım o anki ve sonraki duygumu aktarayım izin verirseniz.
yarın üniversite öğrenimimi gördüğüm şehre gidecektim birkaç işim vardı gitmeden önce hani ayağımda bez bir ayakkabıyla geldim ama bir tipi tuttu kar savurttu hava iyice bozdu giderayak. bir iş başvurusu için belge çıkartmaya babamım yanına çalıştığı işyerine gittim çıkarttık. arkasından annem babam ve ben ayakkabı almak için bir mağazaya uğrayacaktık her ne kadar 1 ay kadar kalmış olsam da bir asgeri ücretten fazlasını yediğimi söyleyerek hayıflanıyordum yeni bir ayakkabı için olmasa da olurdu. babam kuul diye tarif ettiğimiz ama çapkın olmayan adamlardandır. mülayim ev babası evlatlarının isteklerini yokluk zamanlarında bile yerine getirmeyi en büyük görevi olarak görmüştür çok bilirim cebindeki parayı bize bölüştürüp parasız kaldığı saatleri. ve yine yağın üstüne tuz ekerken aldığımız peynir tatlı çocukluk ekmeklerimi özlerim. o zaman bile üstümüz başımız, lüks erzağımızı(çocukluk erzakları: gofret, çikolata) can havliyle yetişmeye çalışırdı. işte çıktık yola babam önde ben arkada annem benim arkamda biz annemle atkıya kabana eldivene bürünmüş gelirken babam dükkandan bir orta halli montla çıktı. sabah annem şapka vermiş saçım bozuluyor diye takmamış, eldiveni zaten sevmez sigara içtiği için tak-çıkar yapmaktan veya onu kokutmaktan olsa gerek. neyse önde elleri üşüdüğü için cebine sokmuş tabi ben bunu geç farkettim yoksa bu tarz yerlerde katiyen ellerin önemini bilirim. yoldan giderken kaldırım tarafına attığı adımla ve arkasından kayması hatta tutunmak için gerideki ayağını da öne atıp iki ayağının arka arkaya kaymasıyla sağ tarafı üstüne düştü. eli cebindeydi ben onu tutma mesafesinden de uzaktım. hemen kaldırımdaki dükkan sahibi geldi ve kaldırmaya çalıştık. bi an öyle şaşkınlığa büründüm ki. tasvirlerinde insan kelimesini bile zar zor kullandığım başı dumanlı dağ gibi adam bir ufacık kaldırımda yerdeydi. o düşme normal bir düşme değildi bir kez daha çarptı faniliğin tokatını bana. bir kez daha kaybetme anının hüznünü erken yaşatmaya yetti. bu kadar yıkılmazlığından emin olunan, bu kadar sağlam bir adam yerdeydi. o an gözümde değeri düşmedi, şaşırdım kaldım sadece bütün çocukluğum boyunca herkese hava attığım adam, abimi askere gönderirkenki dışında ağlarken görmediğim adam yerdeydi. tüylerim diken diken oldu kendimi suçlu hissettim velhasıl. baktım sonra kaşı yarılmış elmacık kemiğinin üstünden kan akıyor alelacele cebimden mendil çıkarttım sildi annem. ne aşk acısı ne buna benzer erostik can çekişmeler, gerçek hüzün bir zarar gelirken babana ona yardım edemiyor oluşundur bundan sonra benim için.
sonsöz:
--spoiler--
hayatta ben en çok babamı sevdim.
karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
çarpı bacaklarıyla- ha düştü, ha düşecek...
nasıl koşarsa ardından bir devin,
o çapkın babamı ben öyle sevdim.
--spoiler--
--spoiler--
sizin hiç babanız öldü mü?
benim bir kere öldü kör oldum
yıkadılar aldılar götürdüler
babamdan ummazdım bunu kör oldum
...
--spoiler--