annemin evden ayrılması neticesiyle bunalıma girer, daha öncede stoklanmış hiçbir yemeğe el sürmez, tabak, çatal, bardakların yerini bilmez ve öğrenmeye de niyeti yoktur. adam resmen hayata küser. annemsiz bir ev düşünemez. yemek ihtiyacını dışarıdan karşılar ama asla o evde yemez. uyuku için yatağa dahi girmez tv karşısında uyur sabah işe gider gece gelir uyuyakalır. sadece gün geçsin diya yaşar. yaşama sevincini yitirir...
anne ve abi ile tatile gidilir. baba kişisi esnaf olduğu için dükkanı bırakıp gelmek istemez. bu bir hafta içersinde evde tek başına kalacaktır. anne kişisi bunun için uygun altyapı oluşturmaya başlar. çorba, pilav gibi ısıtıp yenilebilecek yemekler stoklanır. son taktikler verilmeye başlanır. ancak bu esnada görüntü şu şekildedir:
baba kişisi beyaz pijamalarını giymiş, televizyon karşısında oturmaktadır. elinde bir adet bıçak ve portakal bulunmaktadır. anne kişisi yaptığı yemekleri, bu yemekleri nasıl ısıtacağını, bulaşıkları ne şekilde yıkayacağını anlatırken kendisi portakalını soymakta ve kabuklarını koltuğun üstüne koymaktadır.
anne: yahu ben sana nasıl güvenip evi bırakayım?
baba: neden?
anne: portakal soyuyorsun, altına bir tabak alsan ne olur? hep pijamana damladı, kanepe yine leke oldu.
bu sözlerin üstüne baba kişisi mutfağa gider. ancak tabak bulamaz. bir kaç tıngırtıdan sonra elinde bir tava ile gelir. portakalını tavanın üstünde yer. amaç damlatmamaksa bak bunda da damlamıyor telkinleri ile anneyi sakinleştirir.
ardından baba kişisi evde bırakılarak tatile gidilir. tatilin son günü istanbulda yaşayan akrabalardan birinin vefat ettiği haberi gelir. anne ve abi kişisi istanbula gider, vendetta kayseriye döner. eve girer, baba kişisi uyumaktadır.
mutfağa girilir. buzdolabını açılmaya çalışılır, ancak başarılamaz. buzdolabının kapağı çekildikçe sanki içerden de biri çekmektedir. içeride oluşan yeni yaşam formu her neyse bayağı güçlenmiştir, ve gün ışığına çıkmak istememektedir. daha fazla kuvvet uygulanarak buzdolabı açılır. görüntü şu şekildedir:
buzdolabında bir sürü tava-tabak karışımı üste üste koyulmuş bir yığın bulunmaktadır. ancak her tavada veya tabakta bir karıncaya yetecek miktarda yemek bırakılmıştır. yoğurt kovasından başlayıp buzdolabının kapağına kadar uzanan bir küf yığını bulunmaktadır. evi berbat bir koku kaplar. sinirle baba kişisi uyandırılır:
vendetta: baba!
baba: ha? hı? kimsin lan?
vendetta: baba benim.
baba: ne zaman geldin oğlum?
vendetta: baba onu bunu bırakta, çalışır durumdaki buzdolabında yoğurdu nasıl küflendirdin?
baba: buzdolabı çalışmıyor ki. fişini çektim ben.
vendetta: neden?
baba: yoğurt dışında bir şey kalmamıştı içinde. boşa çalışmasın diye çektim bende fişini.
vendetta: baba tavaları neden buzdolabına koydun?
baba: hee, artan yemekler bozulmasın diye koydum.
vendetta: baba ne artan yemeği? bütün tabaklardaki artığı toplasan bir kuş doymaz. koca tavada bir tane sucuk var.
baba: bulaşık yıkamayayım diye yaptım lan. annene söyleme.
vendetta: baba bulaşıktan yırtmışın ama yeni bir buzdolabı almaktan nasıl yırtacaksın bilmiyorum...
velhasılı dostlar, yemekmiş, bulaşıkmış, temizlikmiş bu gibi işlerden hoşlanmayan bir babanız varsa siz siz olun, asla evde onu yalnız bırakmayın.