evde biri hastalandığı, ateşlendiği zaman hakan peker den "ateşini yolla bana" şarkısını söyler. çok baba adamdır. o adam benim babam. yine söylüyorum, günlerdir söylüyorum; özledim baba be.
entryi özellikle "andır" diye bitirmek istemedim. böyle de olmadı ama yine de çabamı takdir edeceğinizi düşünüyorum.
ben küçüktüm hatırlamıyorum bana anlattılar: babam annem ve ben zehirli mantar yemişiz. rahatsızlanıp hastaneye kaldırmışlar. tabi bahsettiğim olay tam olarak 18 yıl önceydi. o dönem panzehirler yurtdışından getirilirlermiş. panzehir siparişi verilmiş ancak o dönem artık siparişi veren sağlık görevlisinin mi yoksa o dönem olmadığından mı 3 yerine 2 şişe panzehir gönderiyolar. hal böyle olunca doktorlar hangi ikisine verelim önce derken babamla anneme vermeye karar veriyolar ama canım babam yarı baygın vaziyetteyken bile ben iyiyim oğlumla eşimi kurtarın önce ben dayanırım diyor. sonuçta ne mi oluyor ben ve annem kurtulurken o dağ gibi adam henüz 34 yaşında hayata veda ediyor. o bu dünyadan göçtüğünde 2 yaşındaydım. onu hayal meyal hatırlıyorum ve büyüdükçe ona olan ihtiyacımın arttığını hissediyorum. ve ömrüm yeterse 34 üme kadar kendim için 34 ümden sonra babamın yaşayamadıkları yaşamak için yaşayacağım.
bir arkadaşım anlattı.küçükken babasının elinde çarşıya çıkmışlar. öğlen vakti olmuş arkadaşım acıktım demiş.
baba: ben de acıktım, ne yemek istersin oğlum
tam da dönercinin önünden geçiyorlarmış. tabi bizimki küçük hemen tutturmuş döner döner diye.
babası eline cebine atmış, şıngır mıngır.
baba dönerciye yanaşmış: bi yarım ekmek arası versene usta. paketi aldıktan sonra parka doğru yürümüşler. oturacakları yere geçerken de simitçiden 1 simit almış babası. çocuk döneri yemiş baba simidi.
12 yaşında hayatla daha yeni karşılaşmış ve okuldan nefret etmiş bir çocukken okula gitmemenize izin verdiği andır.
Fütursuz bir liseliyken elini 90 derecelik bir açıyla kısa bir yol izleyip cüzdana gidip para verdiği yörünge boyunca süren sessizliklerle dolu andır.
Anarşist bir ergen için bir akşam babası uyurken eve geldiğinde, odasında onda olmayan Bakunin ve Marx'ın kitaplarını yatağının üzerinde bulduğu andır.
35 ine kadar 3 kere evlenip boşanmış, mesleğinde bile bir türlü dikiş tutturamamış, insanlar tarafından yalnızlığa itilmiş bir hayatın dante gibi tam ortasındayken kendinizi öldürmeyi düşündüğünüz vakit, elinde rakı şişesiyle çat kapı geldiği andır.
baba her zaman babadır da, çocuğun farkındalık düzeyi her zaman aynı değildir. babanın baba olduğu ancak para gönderdiği veya gıcık olunan adamı dövmeye kalktığı zaman anlaşılır. halbuki babanın baba olduğu attığı tokattan rahatlıkla anlaşılabilir. hayatında çocuğuna hiç tokat atmamış babalar da vardır (misal benimki)ama, öbürleri daha bir karizma görünür uzaktan.
10 yada 11 yaşındaydım. hastaneye kaldırılmıştım. doktorlar belimden su alınmasının gerektiğini söylemişlerdi. doktorlar * belimden su alırken babam kapının penceresinden beni izliyordu. belimden su alınırken bağırışlarımla babamın hıçkıra hıçkıra ağladığını fark ettim. o an bu durumu fazla önemsememiştim ama şimdi düşünüyorum da adamsın baba ya.
kutsal varlık olan babanın anlaşıldığı anlardır.bir keresinde ufaktım parka götürdü beni.benimde karnım öyle bir aç ki tabiri caizse 'kurt gibi'.çocukluk ya işte babam sordu 'bir şeyler yemek ister misin' diye bende tereddüt etmeden 'evet' dedim.oturtdu beni bir dönerciye.15-16 yaşlarında bir çocuk sipariş almaya geldi babam 1 çeyrek dedi ve bana dönüp 'sen yemeğe devam et ben geliyorum dedi'.baba sen aç değilmisin diye sordum 'hayır tokum' dedi ardından bir masaya oturdum cam filtreliydi.aradan zaman geçti 'napıyor bu adam bu kadar zamandır' diye düşünmüş olacağım ki camdan bakmaya karar verdim ve babamı usulca simit yerken gördüm.9-10 yaşlarındaydım. hiç unutmam bunu, canım babam.