ağlamayı öğrendiğim gündür sanırım. ağlamaktan kasıt belki sadece 10 saniyedi. fakat o an gördüm erkek olmak için ağlamamak kuralının olmadığını. babam o gün acıya değil sevince ağlamıştı. felç kalkmıştı ve hayatına geri dönmüştü. 8 yaşımdan sonra ilk defa o gün ağladım bende. belki uzun sürecek ama bende ağlamayı öğreneceğim birgün.
psikolojinizde üzerinde illaki tedavi gerektiricek bir durum oluşturabilir zannımca. babasına aşık bir kız çocuğu için heleki ciddi anlamda tehlikedir. zira sadece düşündüğünüzde bile sizin gözlerinizden yaşlar akıyorsa gördüğünüzde hissettirebiliceklerinizi tahmin edersiniz... "evet elbette ağlayabilir, insan yahu sonuçta" deriz, diyoruz... fakat sadece düşünmek istemezsiniz bilmek istemezsiniz onun ağlayabiliceğini o denli üzülebiliceğini... yapsın ama ben bilmeyeyim dersiniz okadar...
can yakıcıdır.
devrilmesine ihtimal bile vermeyeceğiniz koca bir çınar ağacının, kasırgaya yenik düşmesi gibidir.
yürek burkar..
istersiniz ki geldiği yere geri gitsin o yaşlar.
çünkü ''baba'' figürünü hiç o şekilde hayal etmemişsinizdir.
bir dağdır o hep, her zaman arkanızda hissettiğiniz.
olmasa, birşeyler eksik kalır, bilirsiniz.
Ve ağladığını gördüğünüz o an, ürperir, ezilir,gözündan akan bir damla gözyaşıyla sürüklenirsiniz.
eğer kız çocuğu iseniz, belli etmemeye çalışmış ama sebebini bir türlü anlayamamışsınızdır..
babanız öldükten sonra anlarsınız.. çünkü aklınızda kalan baba figüründe gözyaşının yer etmesini istememiştir..
hayat gerçeğinin yüreğe şamar gibi indiği andır o an.
her şey yalandır aslında, her şey bir oyun dimi?! değildir. baba ağladığı an biter oyun. son perde. kapat tiyatroyu sahnenin tozu üzerinde kalsın üstad. şimdi ağlamak var. yürekten.
ilk kez babamı ağlarken gördüğümde oyun sandığım hayatın oyun olmadığını anlamıştım ben.
o güçlü, iradeli babayı bile ağlattıysa bu hayat var gerisini düşün demiştim tükürüğüm tıkanırken boğazıma.
yüreğime inen şamarın etkisi hala durur.
kendinden 20 yaş küçük kardeşini toprağa verdiğinde görebileceğiniz durum. yıkılmaz dediğiniz adam yıkılmıştır. gözlerinde gördüğünüz ışık gitmiştir artık. o ağladıkça sen güçsüzleşirsin. o ağladıkça sen daha çok ağlarsın. ne yapsan ne söylesen fayda etmez.
gayet insani bir durumdur, doğaldır ama biz görmesek daha iyi olur. "anam ağladı." diyerek yaşadığımız zorluğu anlatırız. ancak "babam ağladı." şeklinde bir ifade değil sözcük dağarcığımızda, kalbin karanlık koridorlarında bile yoktur. o ağlamadığı için babadır ve öyle kalmalıdır.
Alışılagelmiş bir şey değildir babanın ağlaması. Hep içine akıtmıştır çoğu kez gözyaşlarını. Öyle zamanlar vardır ki; işinden atmışlardır, maddi, manevi yokluğun, çaresizliğin pençesinde kıvranmaktadır. Eve bir ekmek, çocuğuna bir kalem bile alamadığı olur. Ölse yüzüne kimse bakmaz ama o bir kez bile şikayet etmez. Artık o başı karlı dağlar çökmüştür, sağlam kale tuzla buz olmuştur bir anda. Babalardan biz ağlamanın bile insancıllığını öğreniyoruz. bir yerlere saklanıp ağlıyoruz. En çok da kendimize ağlıyoruz.Belki de bu yüzden asla içten gülemiyoruz bu mahcubiyetten ve hep eğreti bir hüzünle yürüyoruz önümüze bakarak.
şu filmi * baştan sona kadar izleyip de, 1:12:50 kısmına geldiğinde şu yaşıma geldim, kaç defa izledim çok fena oluyorum hala. itiraf edim gözümden bir iki damla yaş süzüldü.
baba ile anne yaşlandıkça insan onlara karşı yufka yürekli oluyor...
- ameliyattan çıkmışındır . herkes annen , ablaların , enişten falan filan ama bi babanı göremezsin yattığın yerden . meğerse eli bayraklı psikopat bildiğin baban ağladığını görmeyesin diye alçak bi koltuğa gömülmüş , gözlerini kaçırmak için köşekapmaca oynarmış .
- askerde gecenin bi saati kartlı telefonu boş bulmuşun . ararsın evi , annenle konuşursun . annen bi sürü ağlar ama sen gene de ona üzmeyeyim diye hem ağlamazsın hem de bi sürü yalan sıkarsın yok burada şöyle rahatım böyle rahatım diye . ama baban alır telefonu 'alo baba ' dersin ses yok . o zaman anlarsın ki adamın boğazına düğümlenmiş , 75 yaşında adam ağlıyor , sen de makara gibi boşaltırsın gözünden ne var ne yok damla namına .
ölünün arkasından ağlıyorsa beraber ağlarsınız da, eğer sizin söylediğiniz bir laf veya yaptığınız bir hareket yüzünden ağlıyorsa, aklınıza intihar etmeyi bile getirecek durumdur. o derece ağır bir olaydır yani.
büyüme çağında karşı karşıya kalınırsa hayattan daha çok korkmaya başlamanıza sebep olur. güvendiğiniz tek kişinin de yaşama karşı güçsüz olduğunu görmenizi sağlar ki, bu da umutsuzluğa neden olur.
kapı çaldı...
çocuk fırladı koştu kapıya,
anne de çocuğun peşinden...
kapıda ürkütücü bir adam;
saçı sakalı birbirine karışmış,
gözlerinin altı mordan öte siyah olmuş,
avurtları çökmüş...
üstündekiler pislikten rengini kaybetmiş...
kapıyı açar açmaz çocuğun burnunda bir koku;
pis, kirli bir koku, biraz ekşi,
ama içerisinde tanıdık bir şeyler bulunduran bir koku...
anne küçük bir çığlık attı.
çocuk annesine baktı.
önce korkuyu farketti annesinin şaşkın yüzünde,
ardından acımayı,
sonraysa mutluluğu
ve sevgiyi...
çocuk adama baktı.
adamın perişan yüzündeki gülümsemeyi gördü.
sarıldılar!
anne korkunç adama sarıldı!
korkunç adam anneye sarıldı!
onlar öpüşürlerken anne ağlıyordu, adam gülüyordu...
çocukla adam gözgöze geldiler.
adam yere çöktü, kollarını açtı, kocaman!
kolları kocaman,
gözleri kocaman,
yüzündeki gülümseme kocaman!
kim bu adam anne? kim!!!
çocuk korktu, kaçtı;
annesinin arkasına saklandı.
kafasını uzatıp adama baktı,
onun yüzündeki şaşkınlık ve üzüntüyü gördü,
hayal kırıklığını...
çocuk ağlamaya başladı.
kafasını uzatıp tekrar adama baktı.
adam da ağlıyordu!
önce gözleriyle,
sonra yüzüyle,
şimdiyse bütün vücuduyla ağlıyordu!
kocaman ağlıyordu!
kızım beni tanımadı deniz! tanımadı!
kızım, bak baban o senin! merhaba desene babaya!
kocaman ağlayan adamı tanıdı çocuk...
kocaman ağlayan adam babaydı...
ama babalar kocaman ağlar mıydı?
hani kahraman olurdu babalar, düşmanı yenerdi?
nasıl ağlayabilir babalar?
ağlayan baba mı olurmuş?