en son başıma geldiğimde kapılarda,çerçevelerde,çamaşır makinesinde vitrinde cam kalmadığı durumdur.
o ağlarsa onu ağlatan dünyayı yakarım diyebileceğiniz kadar hiddetlendiğiniz andır gözünüz hiçbirşeyi görmez
ersin karabulut 'un bir çiziminde zikrettiği gibi baba her daim güven veren en zor koşullarda dahi hallederiz, korkma deyişini samimi olarak betimlediği için can yakan durumdur. babanın ağlaması iç burkar. halbuki hayatta herkesin ağlaması gayet normaldir. ama saydığımız sebepler ekseninde baba mevzu bahis olunca biraz da ağlamayı zayıflığa yasladığımızda -ki bu tartışılır- -fakat biz yakıştıramayız ona onun güçlülüğüne- durum kendiliğinden iç burkan bir hayat detayı halini alıverir.
her sıkışık durum da o ses gelir çünkü. korkma sen, hallederiz!
insanın canını acıtır. hele ki, parasızlıktan ise.
cebinde beş kuruş parası yok adamın. aynen benimde. hastaneden geldik, ilaçlar milaçlar derken masraf 50 lirayı buldu. peki ya babamın cebinde olan para? 2 lira bile değil.
yatmayan maaşına rağmen, 1 gün bile çalışmamazlık etmeyip milletin hakkına girmek istemiyor. o 1 günün parasını yiyemem diyor, uykusuzluktan ve yorgunluktan kırılarak tekrar işe gidiyor.
4 aydır maaş vermeyen vatan grubu patronu, alem yapıyor. iftar yemekleri veriyor, fakat kendi işçilerini aç bırakıyor.
parasızlıktan, 50 yaşındaki adamın gözlerinden süzülen yaşların tarifi olamaz hiç kimse için.
ilaçlarını alamayacağım için ağlıyorum diyor, susuyorum. yapacak bir şeyler arıyorum, mendil uzatmaktan ve ağlama her şey düzelecek demekten başka hiçbir şey gelmiyor elimden.
ben böyle dünyanın izzeti ikramını, adaletini sikeyim.
20 senedir görmediğim, görmeyi de istemeyeceğim bi olaydır. kendisine yüklenen görevden dolayı olabilir, erkek olmasından dolayı olabilir. çünkü gerçekten erkeklerin yaratılışlarında çabuk çözüm üretme, bazı şeylere duygularını karıştırmadan önce mantıklarıyla karar verebilme, bazı konularda metanetli olabilme yetenekleri vardır. eğer baba ağlıyosa, bi şeyler çok ama çok ters gidiyodur.
sızım sızım... rahmetli babaannemin vefatından 1 ay sonra babam evde camdan dışarı bakıyordu... bir yanaktan aşağı süzülen bir damla yaş, sessizce dindirilmeye çalışılan o acı... her zamankinden daha güçlüydü o gece babam...
Kadıköy iskelesi'nin çıkışında duruyorduk. Kolunu duvara yaslamış, hıçkırarak ağlıyordu. Domuz gibi duruyordum yanında. Yüzümde ifade, yüreğimde acıma yoktu. Israrla vermeye çalıştığı parayı almam için ağlıyordu. Ama almıyordum. Küçüktüm. Ama gururluydum. Yanımızdan gelip geçenler hüzünlü bakıyorlardı ona. Kimi de omuzuna dokunup geçiyordu, teselli eder gibi. Ağladı, ağladı...
'Ben senin için yaşıyorum kızım...' dedi bana. Hiçbir şey söylemedim. Ağlamaya devam etti. Sonunda o kadar sıkılmıştım ki, elindeki parayı kapıp koşmaya başladım. Koştum koştum, caddeyi geçtim. Artık çok uzaklaşmıştım nasıl olsa, göz göze gelemezdim onunla. Durup baktım geriye. iskele küçücüktü artık. Ama orda durmuş hala bana bakıyordu. Elini kaldırdı ve salladı. Çok istedim ona el sallamak. Bir küçücük karşılık verebilmek.. Denedim. Elim yoktu, yumruğum vardı. Açamadım. Koşarak kaçtım oradan.
Dayım arayıp da 'baban öldü' dediğinde kocaman bir kadındım. Telefonu kapatıp aynanın karşısına gittim. Aynaya baktım ve el salladım ona. 'Güle güle' dedim. Aslında hiç gelmedin ama güle güle. Ağladım ama babam öldü diye değil. Hiç olmadı diye. Bir tane bile güzel anım yok diye ağladım. yaa uludağ sözlük. Hadi şerefe.
çok küçüktüm hiç unutmuyacagım bende saklı bir durum yuzunden aglatmıstım onu..ben ne zaman babamı hatırlasam cocuklugumda bır yaradır o anı.o coktan unuttu belkı ama benım ıcımde hep bır sızıdır ,ılk kez aglarken gormustum babamı ve ıstemeden ben sebep olmustum ustelık.
anıden odaya dalarsınız bellı etmeden agladıgını gorursunuz ıyımısın dersınız ıyıyım der aglıyormusun yoo gozum yasardı sanırım susarsınız.
babanız kanserle bas edıyorsa daha zordur bu durum ..hep kontrol etme ıhtıyacı duyarsınız onu o ıse bellı etmemeye cabalar.zaman zaman denk geldıgınızde elınız ayagınız dolanır bırbırıne .cok zordur cok babanın yıkılması,babanın aglaması bunu gorup bırsey yapamamaksadaha zordur.
babamın uzun(!) yaşamı boyunca sadece iki kere karşılaştığım durumdur. ergenlik yıllarımda kavga ettiğimiz bir akşamın ertesi gününde annemin sabaha kadar ağladığımı söylemesi ile yanıma gelip beni üzmek istemediğini anlatmaya çalışırken gözünden süzülen birkaç damla yaşa tanıklık ettim ilk olarak. ikincisini ise görmedim ama iliklerime kadar hissettim. uzak bir şehirde okurken kendi salaklığımdan para çekmeyi unutup bir bayram arefesinde resmen aç kalmam sonucunda arayıp durumumu anlatmak zorunda kalmıştım.banka kartımı kaptırdığımdan ve postaneler çalışmadığından parayı otobüs yoluyla göndermişlerdi. bayram sabahı babamla telefonda konuşarak o paranın gelmesini beklerken durumumla dalga geçmek için yazıhanelerden şeker çaldığımı anlatmamla sesinin değişmesi bir oldu. sonradan o sabah paranın elime geçtiği haberini almadan kimseyi kahvaltı sofrasına oturtmadığını öğrendim. o hasta haliyle bile benim derdime düşmüştü. lafın özü yaralayıcı bir şeydir babanın ağlaması, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin unutulmaz.
bir oğulun yüzleşmesi en zor anı. hele ki ağlayan babanın sebebi çaresizlikse.
kendi adıma annemin ağlaması artık kanıksanmış bir durumdur. mutlu olur ağlar, üzülür ağlar, gurbete yollanan oğlunun arkasından ağlar, türkü dinler ağlar, çocuklarına, kocasına kızar ağlar, çiçeklerini sever ağlar, çocuğu mutludur ağlar, zeki müren dinler ağlar...
güneşin doğudan doğması gibi.
baba ise herdaim güçlü olmalıdır. çünkü ona böyle olması öğretilmiştir.
hatta bu topraklarda erkeğin ağlaması kadınsıdır, ayıplanacak birşeydir.
ama birgün birşey olur. aslında doğduğu andan beri çaresizdir, yalnız bu ortak bir kaderdir. etrafındaki herkesle aynı sahnede, aynı rolü paylaşmıştır hep ve lanetlemez çaresizliğini. aksine sahiplenir. öyle yapması öğretilmiştir yine. tamahkar ve sırdaştır. herkesin dahil olduğu ama yüksek sesle söylenilmeyen bir sırrın sırdaşı. ortak bir künyeye kazınmış ve lal kalması emredilmiş bir sır.
sınıfsal mahrem.
işte o gün, başka başka sahnelerdeki, başka başka rollerin insanları önünde sır açığa çıkarıverir kendini. üstelik oğul da yanındadır.
mahrem bozulmuştur. güneş batıdan doğuyordur oğul için, baba ağlıyordur.
dünyanın en tuhaf en iç ezici durumudur. Babanızı birçok kez ağlarken görmüş olabilirsiniz. En basiti torunu olduğunda ağlamıştı benim babam sevinçtendi ama o.
Babanız annesi için ağlıyorsa eğer; karşınızda yedi, sekiz yaşlarında bir erkek çocuğu varmış izlenimi verir. içiniz ezilir. Gidip sarılıp teselli edersiniz ama acısını anlamanız pek mümkün değildir. Yaşı kaç olursa olsun insan artık hiç kimsenin çocuğu değilse sözün bittiği yere geliniyor.
insanı en çok acıtan sahne ise; annesi ve babası yanyana ebedi istirahatlerindeyken babanızın ikisinin de baş ucuna gül ağacı diktiğini görmektir. ne söylenecek söz vardır artık ne de acısını hafifletecek birileri. babanız artık büyümüştür. Hiç kimsenin evladı değildir. Evlatlarının harika babasıdır.
babanızın yanınızda ağlaması ne demektir bilir misiniz efendim.
bu acının ta kendisidir. bu ne aşk acısına benzer ne anne ağlamasına ne öss'yi kazanamadığınızdaki o üzüntüye. bir baba oğlunun yanında ağlarsa o yürekten kopan bir parçadır oğul için. en son ne zaman ağladığını hatırlamayan bir çocuğu hıçkıra hıçkıra ağatabilir derecede ağır bir acıdır bu.
bu acıyı çoğunuz yaşamamışsınızdır belki de dilerim ki yaşamayında. yaşamayın ki çocukken süper kahramanınız , büyüdüğünüzde yol göstereniniz belkide tek sığınağınız yani babanızın gözlerinizin önünde yıkılmasını görmeyin.
hele ki erkek adam ağlamazbaba güçlüdür sözleriyle büyüyüp bu sözleri kendinizce haklı bulup öle de hissettiyseniz bu insana inceden değil harbi koyar bu olay efendim.
o anda abartmıyorum insanın hayata bakışı değişir. bu hayat karşısında kimsenin güçlü olamadığını görürsünüz. o büyük adamın babamın kendini tutmaya çalışıp bunu başaramaması hıçkıra hıçkıra ağlaması size bir nevi isyanı öğretir. işte o zaman isyanı öğrenirsiniz. dünya'da hiçbirşeyin kolay olmadığını öğrenirsiniz.
ama en önemlisi herşeye rağmen babanızı ne kadar çok sevdiğinizi anlarsınız. allah babalarımızı başımızdan eksik etmesin.
onlar kardeşlerimizin süper kahramanı , bizlerin yol göstereni kalsın hep.
tahmin edebilmekle beraber yine de bihaberdim babamın korkularından.
bizim için, evlatları için korkardı şüphesiz, geleceğimiz için kaygı duyardı ele muhtaç olmayalım isterdi tabi ki her babanın evladı için istediği gibi.
babamı sadece bir kere ağlarken gördüm.
uğur arslan´ ın kanal 7 de yardımlaşma programı vesilesiyle göründüğü zamanlardı.
bir baba hapishane dört duvarından, mektup yazmıştı programa, her şeyi anlatmış mıydı, mesela pişmanlığını, hatırlamıyorum ama çocukları için yardım istemişti onlardan, onlarda bu çağrı üzerine çocukları görmeye gitmişlerdi.
çocuklar perişan, hani iranlı yönetmen mecid mecidi´ nin cennetin çocukları filminde ki ali ile zehra gibi ama onlardan da kötü.
okula gidiyorlar ama yalnızca bir terlik var evet, ayakkabı değil, sadece bir terlik var ve onunla idare edebilmek için dışarı sıralı çıkabiliyorlar bu sadece bir kısmı varın gerisini siz tahmin edin...
işte o görüntüler babamı tahrip etmişti.
babam, o dev gibi adam, nasıl da beni şaşırtırcasına katıla katıla sesle olduğu yerde ağlamaya başlamıştı öyle...
babam, şimdi beni yokluğuyla ağlatan adam.