uzerinden nerdeyse 5 yil gecmis ama hala eksikligi gozleri ve yurekleri dolduran olaydir. hele bir de dedenizin ve en kucuk, gencecik amcanizin ardarda olmesi uzerine, yetmezmis gibi bir de onu kaybederseniz daha cok koyan durumdur.
babaannemin hazırladığı bir yemeği tadamadım hiç. dağınıklığımı toplayan bir babaannem olamadı benim.
tüm hayatı yatağından ibaretti onun. bizim babaannemli anılarımız bir divan üzerinde kurulu. oyunlarımızda o divanda, sohbetlerimizde. bir ikide gözü yaşlı seyahatler canlanıyor gözümde. fazlası yok...
'Allah'ım bana bakanlara kolaylıklar ver.' di onun en büyük duası. birinin vefatını duyduğunda benimde sıram gelse derdi hep. gitsem derdi. gitsem, sizde rahat etseniz bende...felçli bedeni dahada eğilirdi bunları söylerken. gözyaşlarını saklamayı babam ve amcam gibi beceremedi hiç. dışarı akıttığı gözyaşlarını yastığının altındaki mendiliyle sildik biz, ya içine akıttıklarını...
'gidemezsin, göndermem' diyordum. 'daha büyüyünce sana dolma yapıcam.'
'görmem ben o günleri, bir kere öp o bana yeter' diyordu. küsüp öpmüyordum. 'iyi be ölürsen öl, bizde seni bahçeye gömeriz, dolmayıda ordan kolunu uzatıp alırsın, aspirininide veririz'. diyordum. çocukluk saflığı işte.
işte böyle bir şey babaannenin ölmesi. gece gece gözyaşlarıyla entry girdirir.
10 günde geçse 10 yılda geçse acısı hep taptaze, hep aynı. tıpkı dedenin ölmesi gibi. burda kavuşamadılar ama inşallah orda birliktelerdir. canlarım, dualarım sizinle...
evde en çok ölüme yakın olan kişidir babaanne.. ama hiç öyle gelmez size.. giydiğiniz badiyi beğenmediğinde gene "of babaanne yaaa nerde kaldın allah aşkına" dersiniz..
her gün ortadan kaybolan gazetelerin sorumlusu genelde onlara çöp saran babaannedir..
okuldan döndüğünüzde hep evde hazır bir yemek vardır.. hele bir de anneniz çalışıyorsa ve babaanneniz de sizinle aynı evde kalıyorsa; anneniz gibi olur babaanneniz.. hükümet gibi kadın dersiniz "ben ölürüm de o bana bir fatiha okur" diye geçirirsiniz içinizden..
sonra kanser denen o illete tutulur.. her gittiği ışın tedavisinden biraz daha güçsüz döner, biraz daha çökmüş olarak.. ama "babaannem atlatır" dersiniz.. bir gün ışınlar biter ve mide bulantıları, kusmalar, tuvalete yalnız gidememeler başlar.. sonra yataktan kalkamama, altını bağlamaya kadar gider.. gene de umudunuz kesilmez.. düzelir dersiniz babaannem, taş gibi kadındır o..
sabahları nefes alıyor mu acaba diye, yorganın inip kalkmasını seyredersiniz.. bir gün o gün de gelir..yorganın inip kalkmadığını fark edersiniz..
cenazeye gelenler, ağlayanlar, feryat figan edenler, hepsi için öteki gün hiçbir şey değişmez.. hayat devam eder.. eksiklik en çok size vurur.. gazeteyi hep bıraktığınız yerde görmek gözlerinizi yaşartır.. okuldan geldiğinizde yemek yoktur, iyice kilo verdiğinizi fark etmek, sizi sevindirmek yerine içinizi burkar, onun yattığı yatağı boş görmekse gözlerinizi yaşartır..
babaannem arkasında boş bir yatak, cılızlaşmış bir torun, tam yerinde duran gazeteler bırakıp gitmiştir..