anlık gaza geliş.
küçük de değilim, kemik çerçeveli gözlükler çıkmıştı o yıllarda, hani kolay kolay ortadan ikiye ayılmayan, ordan hatırlıyorum.. gittim şaplattım şuanda büyük saygıyla bahsettiğim enseye. adam, kulakları çınlasın, gene de sakin sakin, 'beraber mi bot bağladık?' dedi. evlat işte.. 'atatürk ne demiş boş bulduğun enseye vur demiş' dedim. gene böyle pişkin olsaydım da daha orjinal bişi deseydim keşke, değseydi. girişti bu, bayılmışım. sonra bişi yokmuş gibi beraber gözlükçüye gitmiştik. o enseye bakamadım bir daha. ense ne demek unuttum. yıllar sonra volkan demireli görünce hatırladım yeniden. tam şaplaklık ense.
sofrada ailecek yenen bir yemekte babanın sağ tarafında oturan pnar bir yandan televizyon izleyip bir yandan yemek yiyen babanın ensesine gözünü kestirmiştir. ve "bir şaplak atsamda sofrada hareket olsa" diye mi düşünmüş artık hatırlamıyorum: "heyttt koççum" narasıyla beraber babanın savunmasız olan ensesine şaplağı indirmiştir. tabi baba önce ne olduğunu şaşırmıştır. kızarmış, morarmış rengi atmıştır. ve vurmanın şiddetiyle boğazına kaçan yemeği öksürerek çıkarmaya çalışır bu sırada pnar: "noldu yaaa niye kimse gülmüyor" şaşkınlığındadır. baba boğulmaktan kurtulmuş ve sağ tarafına dönerek sinirle tüm gücüyle "napıyorsunnnnn?" diye bağırmıştır. pnar bu şaşkınlıkla gerçekten kendine aynı soruyu sormuşur... " ne b. k yedim ben..."*