çocukluğun trajedilerin bir tanesidir. ne yazık ki öğretmenlerimiz, eğitimcilerimiz, bu sorunun çocuk yaştaki öğrenci üzerinde uyandıracağı tahribattan bihaberdirler. haliyle bu zorakiyet, yıllardır sürüp gitmektedir. her gelen yeni jenerasyon, aynı çileyi çekmektedir.
asla doğru cevap vermediğim soru. en iğrenç soru. sana ne babamdan demek isterdim hep ama tabi ki not kaygısı vardı o zamanlar. ben serbest meslek veya en favorim 'özel sektör' le yırtıyordum. madem merak ediyorsun * aç öğrenci dosyasını bak. senin bir sürü öğrenciye bunu yaşatmaya ne hakkın var ? Herkesin öğretmen olamayacağını anlatan sorudur ayrıca.
ben bu soruya hep ''bilmiyorum'' diye cevap verirdim küçükken. adam annemle tanışıp, evlenme döneminde sadece bir ara havaalanında çalışıyormuş. bildiğimiz tek düzenli işi o yani. bir yıl falan sürmüş o da.
sonraki çalışma hayatı birilerini dolandırmaktan, borç yapmaktan, borçları da anneme ödetmekten ibaretti. sonra ayrıldılar zaten. elektrikle ilgili bir şeylerle uğraşıyormuş ama. yeteneği, ilgisi o yöndeymiş. yeni kurulan bir otelin tüm elektrik tesisatını almak gibi şeyler işte. sonra teknolojiyi kullanıp internet üzerinden milletin banka hesaplarını falan gümletmiş bir ara. kuzenim söylemişti.
şu an ne iş yapar hala bilmiyorum mesela. bir dolandırıcılık şebekesinin başında olabilir. ne bileyim hükümet desteğiyle inşaat işine girmiş olabilir. silah ya da uyuşturucu kaçırıyor olabilir. yapıyordur mutlaka bir şeyler. yolunu her zaman bulur. senin benim hayatımız boyunca çalışıp kazanacağımız miktarı bir hafta demeden bulur. voleyi hep çok sağlam vurur çünkü dehşet zekidir ama akılsız olduğundan ne o parayı tutabilir ne düzenli bir hayat kurabilir.
her şeyi diliyle halletmesi ne garip. edebiyat parçalamak denen hadisede ben babamdan yeteneklisini görmedim, duymadım. yüz kişiyi öldürse, suçu sabitlense, adamdan tiksinerek konuşmaya başlarsın, konuşma bitişinde ''ver o mübarek elini öpeyim. haklısın abi'' dersin. dolandırmak isteyip de dolandıramayacağı bir insan, ancak kendisinden birkaç gömlek üst bir dolandırıcı olabilir. düşman başına bir adam yani. karşısına çıkacaklara üzülürüm.
neyse işte, ben hep ''bilmiyorum babam ne iş yapıyo'' diyordum. bir gün öğretmenlerden birisi anneme konuyu açmış. o günden sonra annemin ısrarıyla, bu soruyu ''serbest meslek'' olarak cevaplamaya başladım. ''bilmiyorum'' deyince, piçmişsin gibi bir anlam da çıkıyor çünkü.
en son üniversitede bir hoca sormuştu. böyle sırayla söylüyor herkes. ''bilmiyorum'' desem olmayacak, daha birinci sınıftan adımız piçe çıkacak. ''dolandırıcı'' desem, dalga geçer gibi, olmaz. ''serbest meslek'' desem olmaz, herkes bunun boş gezenin boş kalfası demek olduğunu biliyor. ''babam öldü'' dedim ben de. ''öldüyse öldü kardeşim, ne iş yapardı sen onu söyle'' demeyeceği için kimse, o şekilde yırtmıştım. tanımadığım insanlar muhabbet arasında sorduğunda da aynı taktiği kullanırım hep. ama yerine göre değiştirdiğim de oluyor. mesela bir dolmuşta tek ben kaldıysam, şoför gereksiz sorularının arasına babamın ne iş yaptığını sıkıştırırsa, babam polis olur. ev tutarken, depozito, hava parası, ortak zart zurt parası bilmem ne kazıklayacak bir ev sahibiyle karşılaşırsam babam savcı olur. hatta bir keresinde cami imamı olmuşluğu var babamın ama o çok uzun hikayedir. öyle yani. duruma göre, işime hangisi yarıyorsa o işi yapıyor olur. zaten kendisi de aynı taktiği kullandığından, yalana çok girmiyor.
hayatım boyunca hiç sevmediğim fakat eninde sonunda alıştığım soru cümlesi. artık 23 yaşına giriyorum ve soranlara babam rahmetli,sizlere ömür,gömdük öldü vesaire her boku diyebiliyorum fakat 10 yaşında bir çocuğa ısrarla bunu soran öğretmen bozuntularına sesleniyorum; sormayın amına koduklarım. o yutkunmaları biriktirsek tükürüğümüzde boğulursunuz. akıllı olun lan. *
+ baban ne iş yapıyor?
- babasının mesleğini
+ peki ya o yani deden?
- oda babasının mesleğini
+ finale gel lan
- meraklı beceriyorlardı. aldın mı babayı.
kabustur.
babamı ömrümün hatırlayamadığım kadar küçük olduğum bir döneminde kaybettiğim için ben hep ilkokuldan beri korktum bu sorudan. herkes ilk dersin bu sorularla kaynayacağı sevincini yaşarken, onlara tedirgin gözlerle baktım. bundan kurtulmak için sıra bana gelmeden önce tuvaletlere gittim, hasta numaraları yaptım. bazen de söyleyemedim. hala hayattaymış gibi yaptım. hep de ben olurdum o sınıfta babasını kaybeden kişi. tek bir destekçim olmazdı. olmasın da zaten. allah kimsenin başına vermesin.
-tanıt kendini bize.
-adım soyadım p.a.o öğretmenim.
-annen baban ne iş yapıyor?
-annem biyolog, babam vefat etti.
-nasıl oldu?
-(sorma orospu evladı sorma) trafik kazası öğretmenim.
-başınız sağolsun.
-sağolun.
işte o anda herkesin sana bakışı var ya, şaşkınlık ve biraz da acı dolu bakışı. bazen babanın olmamasının yükünden daha ağır gelir o an...