babanenin ölümünde görmeyi beklerler
bi ozaman ağlar derler,
bilmezler ki anne dediği ona annelik yapmadı,
sadece doğurmak olmamalıydı.
sonra bir hayat arkadaşı çıktı karşısına evlendi birde ben oldum,
hayat arkadaşının annesini annesi bildi,
o kadar iyiliği, sevgiyi ancak gerçek bir anne verebilirdi.
rahimi değil yüreği anne biriydi.
ananemdi.
ve bi gün annaneni melekler götürdü derken ağlıyordu.
nasıl dedim,
melekler neden götürdü?
nereye götürdüyse söye bizde gidelim.
büyüdüğümde öğrendim ki azrailde bir melekti.
işte babam biyolojik olmasada manevi annesine ağlamıştı,
benim babam ağlamıştı...
ananem gitmişti
benim babam ağlamıştı...
daha önce ağlamasını hiç görmediğiniz babanızın sizi üniversite şehrinde yurda bıraktıktan sonra gitmeden önce son kez sarılıp hıçkırarak ağlamaya başlaması dahada kötü olmamak için arkasını dönüp uzaklaşmasıyla size ne kadar düşkün olduğunu anlarsınız o an onu bırakıp lanet olasıca üniversiteyi kazandığınız için nefret edersiniz kendinizden ama zaman herşeye her vedaya alıştırıyo be sözlük...
Babamı ağlarken üç kez gördüğümü bana hatırlatan başlık.
1 - Basit ve asılsız bir suçlama yüzünden ilk mahkemesine kadar cezaevinde kalmıştı babam ve benim onun için yaptığım resmi gördüğünde çok ağlamıştı. Çocuktuk biz nerede olduğunu bilmiyorduk orada çalışıyor zannediyorduk tabi.
2 - Barış Manço öldüğünde ağladığını görmüştüm babamın.
3 - Son olarakta Bülent Ecevit öldüğünde çok ağladığını görmüştüm.
incilerini döktükce baba, lanet okursun dünyaya, babani aglatan sebebe agzinin dolusunca kufredersin, her inci tanesi kizgin bir bicak gibi daglar yuregini, sesin titremekli, tamam baba dersin de baska bir sey diyemezsin, dersen seninde gozunden yaslar dökülür. babana destek olmak icin susarsin, ama baskadir babanin omzunda aglamak, sevdigin kizin seni terkedisini anlatirken babanin omzunda aglamak, onunda icine yagmasina sebep olmak cok baskadir.
o çok güçlü babamın annem vefat ettiğindeki halini asla unutamıyorum. aradan tam 11 yıl geçti. o sert yüzlü, otoriter babamın vicdanı şu an bile ona hayran olmama sebep.
içinin cız etmesi cümlesini çok iyi açıklayan durum.. o an içi dağlanır insanın, ayrılamazsın oradan donup kalırsın.. uzanmak istersen ağlamasın diye, gözlerinden akan yaşları silmek istersin ama nafile.. kıpırdayamazsın, hamle edemezsin..
babam amcamın vefatının haberini telefonda dedemden alınca 5 dakika boyunca hiç bir şey diyemedi ve sonrasında omzumda ağlamaya başladı çok üzüldüm sözlük. ben de ağladım, amcamın ölmesini o an henüz kavrayamadım ama babamın ağlaması gözlerimden akan yaşlara hızlıca yol verdi. kısacası çok beter bir durumdur.
gördüğünüz zaman içinizde, taa en dibinizde bir şeyler ezilir.
bütün dertlerinizi, kendinizi unutursunuz o an.
dayanamazsınız hiç ama "babam benim.." diye diye ellerini avuçlarınızın arasına alır öpe öpe yanaklarınıza sürer siz de ağlarsınız onunla.
o an o önemlidir sadece. etrafınızdaki her şey gözünüze görünmez olur aniden.
hatta yanıbaşınızda sizinle birlikte ağlayan anneniz bile.
onun emekleri, onun gördükleri, onun yaşadıkları.. bunların hepsi dile geldikçe göz yaşlarınıza tuz ekler.
yüreğiniz öyle bir ağırlaşır ki, bugüne kadar "ne büyük dertlerim var benim, size söylemiyorum! hiçbir şey bildiğiniz yok, yansıtmıyorum!" diye haykırıp artistlik yaptığınız her andan pişmanlık duyarsınız.
ha bir an belki bir de, onun ölümünü hayal edip iyice kopabilirsiniz dış dünyadan.
bu, sizi birkaç günlüğüne kendinize getirmeye yetecektir ancak. sonra gençliğiniz, babanıza kıyasla cehaletiniz devreye girecektir ve yine yaşamaya devam edeceksinizdir kim bilir..
ama onun acıları, anıları artık kısmen de olsa sizinledir.
her ne zaman hatırlasanız ağlarsınız artık, ansızın belki bir tren garında yakalar sizi bu sızı.. belki gurbette bir yerde.. belki de onu size ömrünüzce hatırlatacak bir şarkıda. bir de belki.. (bkz: babanın garip huyları)
babanın ağlaması her zaman gerçekleşmez. çok nadirdir. bu yüzden çok dokunur insana.
baba her zaman güçlü olmak zorundadır. zira o evin direği, ailenin reisidir. kimseden korkmaz, hatta öyleki bütün arkadaşların babalarını dövebilecek güçtedir.
bir gün sokakta deli gibi top oynadıktan sonra eve gidersiniz. susuzluktan ölmek üzeresinizdir. hemen koca bir bardak soğuk su içip kendinize geldiğinde görürsünüz onu aralık kapıdan. o güçlü, çatık, kahverengi dözlerinden dolu dolu iki damla yaş akmaktadır. bütün gücünüzle, koşar adımlarla yanına gidip atlarsınız boynuna olağanca masumluğunuzla. boynunuza damlayan iki damla yaş ıslatır terli derinizi. bu bardağı taşıran son iki damla olmuştur. başından beri içinizde tuttuğunuz üzüntü ve mutsuzluk bütün gücüyle fışkırır gözlerinizden titreyen dudaklarınızla beraber. Babanız sizi daha sıkı sarar, siz daha çok ağlarsınız. ağladıkça masumlaşırsınız...
gözlerinizi araladığınızda babanızın kolunda yatarken bulursunuz. babanızın himayesinin verdiği güven hissiyle huzur bulup, uykunun tatlı tatlı bastırmasıyla yavaş yavaş gözkapaklarınızı kapatırsınız...