bir yetim çocuğun durumu gerçekten içler acısıdır, hele bir de fakirse, sahip çıkanı yoksa, onun acı ve ızdırabı katbe kat artar, babasızlığın acısı onu bir ömür takip eder, bir yanı hep eksik kalır, boynu bükük, yüreli yaralıdır onun.
söz konusu olan 4 yasında bir kız çocuguysa ve babası hala hayatta olup onu görmek istemiyorsa bu sanırım en zorudur.
babalar gününde arkadaslarına benimde babam var diyerekten yıllardır görmedi babasından bahseder.küçücük aklıyla babasının onu görmek istmediğini idrak edemez hep onun çalıştıgını bilir babalar gününde bile ve her gece rüyasında gördüğünden bahseder.
intihar etmemek için zor dayandığım zamanlardan birisi, babaya doyamadan onu kaybetmek kadar insana hayatta acı veren bişey yoktur. yokluğunu hissedersiniz, telefonunuzda hala babam diye kayıtlıdır. mesaj atarsınız iletilmez. sözlük harbiden ben iyi değilim be. toplu iğne başı kadar beklentim var bu hayattan ve babamın bana bıraktığı bir miktar birikim. eğer bazı hedeflerimi gerçekleştiremezsem onun yanına gideceğim. annesinin babasını kaybedenler nasıl hayatla savaşıyorlarmış anlamadım. ben savaşamıyorum sözlük. çok ağır geliyor babasız olmak. kanser olduğunda bile yatağından kalkıp üstümü örten bir baba için onsuz yaşamaya değer mi bu dünyada?
kişinin babası küçüklükte kişinin annesine ciddi zararlar (yaralama, öldürmeye teşebbüs vs.) vermişse pek de umursanmayacak bir gündür. baba niteliğindeki diğer insanlarla çok güzel geçirilebilir.
işte onun içindir ki babalar gününü veya anneler gününü tek bir güne indirgememek lazım, hergün onların günüymüş gibi kırmayalım, incitmeyelim, değerlerini onları kaybetmeden bilelim.
30 yıllık hayatımın 23. babasız geçireceğim babalar günü.
Bundan 23 sene önce aşık olduğum bir adam, ben ne yaparsam yapayım ne kadar kızdırsam da kızdırayım beni asla terketmeyen ve hiç terketmeyeceğine inandığım bir aşkım vardı. Bazen şimdi bile beni hala terketmediğine, bir yerlerden beni izleyip koruduğuna inandığım bir adam.
20 Haziran 1993 yılı muhtemelen öğlen saat 12 civarında birşeydi. O gün hayatım boyunca unutamayacağım tek gün. Sabah babamın odaya beni uyandırmak için girdiğini farkettim ama öpüp uyandırması için kendimi hiç bozuntuya vermeden uyuyormuş gibi yapmaya devam ettim, Ama öpmemişti. o sıcacık güvende hissettiren babamın kokusunu o sabah içime çekemeden güne başlamıştım. Annem bir yandan kahvaltı hazırlıyor bir yandan da bana ekmek almam için bağırıyordu. ben tabi o zamanlar miskin, tembel biriyim ve gitmemek için diretiyordum. babam 'hadi ekin ekmek al da gel' deyince ben parayı aldığım gibi koşturdum bakkal hasan amcaya. annem onun sözünü değil de babamın sözünü dinlediğim için bakkaldan dönüşte bana bayağı bir kırılmış ve sinirlenmişti.
bizim evin bahçesinde kocaman bir dut ağacı vardı. babam oraya benim için bir salıncak yapmıştı. kahvaltıdan sonra sallanmak için bahçeye çıktım. babam da o sırada fuat amca ile balık tutmaya gideceği için sepetli motorun sepetini takıyordu. taktıktan sonra içeri elini yıkamaya girdi. geri döndüğünde yanıma gelip kendime bakkaldan abur cubur almam için para vermişti. ben sevincimden salıncaktan inip babamın bacağına sarılıp öpmüştüm. sonra babam beni kucağına alıp sanki birdaha hiç öpemeyeceğini hissetmiş gibi kokulu kokulu öptü.
saat 10:30 gibi sokağa çıkıp mahallede oynayan çocukların yanına gitmiştim. oyuna daldığım zamanda evden annemin çığlığını duymuştum. biraz korku biraz da merakla eve koşmaya başladım. bahçe kapısı açıktı ve kapının önünde tanımadığım iki adam. eve yaklaştıkça annemin ağlayışı benim de canımı acıtmaya başlamıştı. ne olduğunu bilmiyordum ama kötü birşey olduğunu anlamakta zor değildi. annemin yanına gittiğimde artık ben de ağlamaya başlamıştım ama sorsalar neden ağladığımı bilmiyordum. sanki ben hiç orada değilmişim gibi beni görmezden gelip ağlamaya devam ediyordu. ağlarken de birşeyler söylüyor ama ne söylediğini bir türlü anlayamıyordum. o sırada evin kapısından babaannem 'ferit KURBAN OLURUM SANA' diye ağlaya ağlaya girdi içeri. babam, fuat amcayı almaya giderken yolda kamyonun altında kalmıştı. artık babam yoktu. babalar gününde babam bana acı bir süpriz yapmıştı.
Küçük yaşta güçlü olmak zorunda kaldım. Artık beni okula götürecek, bana harçlık verecek, beni sallayacak, benimle oyun oynayacak bir babam olmayacaktı. ama annem vardı. mesela o günden sonra annemin sözünü de dinlemeye başlamıştım. Ekmek almamı istediği zaman lafını ikiletmiyor hatta artık çok daha hızlı koşuyordum bakkal hasan amcaya.
23 senedir yaptığım gibi bu yılda babalar gününde önce babamın ziyaretine gidip geldikten sonra evde, annemin yanında duracağım.
Babalar gününde babamı ziyarete her gittiğimde bir gömlek alırım. Babam en çok gömlek giyinmeyi severmiş. mezar taşını öper gömleği oraya bırakırım. muhtemelen ihtiyacı olan birisi alıp giyiniyordur.
sevgili sözlük; eğer babanız hayatta ise ne olur onun kıymetini bilin, üzmeyin ve sadece yarına özel değil her gününüzü babalar günüymüş gibi geçirin.
yaşadığım durum, ölmedi ama uzakta. o yüzden hiç duygu kasmayacağım. benim için gayet zevkliydi. sikimde bile değil babalar günü. yaparken bana mı sordular amk!
son 5 senedir rahmetli olmadan giriyoruz. o öldü ben olabildiğim kadar gücüm yettiğince oldum. rahmetlinin bana emanetine gözüm gibi bakıyorum şimdi. babalar günün kutlu olsun (bkz: baba).
26 yıllık hayatımda 26. Babasız geçireceğim babalar günü.
Ne bakıyonuz lan, öyle uzun yazılar yazıp afilli cümleler kuramam ben. Ha sor üzülüyor musun diye. 364 gün babasız olmak üzmüyor da 1 gün mü üzecek. Yani sonuçta benim de eninde sonunda gideceğim yere adam benden erken gitmiş. Belki benim için yer hazırlıyor. Üzülecek ne var? Sanki ben hiç gitmicem mi?
AYRICA 26 yıllık istikrarımı sürdürüyorum ve bu yıl da ziyarete gitmiyorum.
yokluğunu daha fazla hissettiğimiz bir gün...ne kadar büyümüş olursak olalım böyle günlerde kocaman bir boşluk oluşur yüreğimizin tam ortasında...
yıllar önce babamı kaybettim, kanserden vefat etti...hiç sigara içmeyen, alkol almayan, düzenli yürüyüş yapan, kilo sorunu olmayan, sağlıklı beslenen babam mide kanserine yenik düştü...ilk günler kabullenemedim öldüğünü, sanki kapı çalınıp gelecek "şaka yaptım, buradayım bakın" diyecekmiş gibi geldi. sofraya tabakları yerleştirirken bir tabak eksik koymaya alışmam çok uzun aldı...
bir yakınınızı, bir komşunuzu kaybetmekten çok farklıdır bu kayıp; teselli için söylenen her sözün boş olduğunu anca başınıza gelince anlarsınız.
evet hayat devam ediyor, birçok şeye alışıyorsunuz ama böyle özel günlerde o boşluk sizi şöyle bir sallıyor...
böyle özel günlerde iç sesiniz sizinle konuşuyor ve "babam olsaydı beni korurdu, kollardı, biri canımı acıtsa gider döverdi, çünkü o, canımın yanmasına dayanamazdı" diyorsunuz...
toprağın bol, mekanın cennet olsun babam...