baba: oğlum kaçta geleceksin eve ?
ben: beklemeyin siz beni.
baba: eve gelmeyeceksin yani.
ben: baba kaç yıldır şehir dışında okuyorum kaç gece dışarıda sabahladım bu açıdan bak.
baba: anlamam ben üniversite falan. burası adana !
ben: ......... -fatal error-
- baba bu sene 3 dersten kaldım ama şimdi şöyle bir durum vardı...
+ senin yapacağın işi sikeyim. pezevenk ne işin var lan çalışmaktan başka... ha söyle, ne işin?
+ baba, bence senden daha iyi araba kullanıyorum. sen 30 yıldır kullanıyorsun, ben ise 2 yıldır. sadece dar aralıklara park etmekte biraz zorlanıyorum.
- demek ki benden daha iyi değilmişsin oğlum.
bundan 13 yıl önce, artık gerçek anlamda tarihe karışmış ayardır. o zamanlar 20-21 yaşlarındayım, kafa da bir karış havada. anne-baba ankara' da, ben tutturmuşum antalya' da, bodrum' da çalışacağım diye. tamam dedi babam, izin veriyorum sana, al şu da sana para. iş bulana kadar idare eder seni. yalnız şu kağıda bir imza at, sen buralarda olmadığın zamanlarda iş başvurusu için falan lazım oluyor. ben de kek gibi boş kağıda imzayı çaktım. eee imza karşılığı otobüs bileti alıcam.
imzayı çaktım, yola çıktım, manavgat, titreyen gölde işimi buldum, 15 gün sonra bir telefon. oğlum askerliğin çıktı, ayın 21 inde teslim olacakmışsın. 3 yıl tecilliyim nasıl çıkar lan askerlik. işte o anda babamın bana verdiği ayar kafamda dank etti. var bunda da bir hayır, hiç değilse askerlik aradan çıktı amk. 18 ay nasıl aradan çıkacaksa...
üstelik bu olay, bu dünya da babana bile güvenmiyeceksin olayının ete kemiğe bürünmüş halidir.
iş yerine gelen dayım babama amcandan örnek vererek yatırım yapmaya, mal mülk sahibi ol deme başlar ve ayarın alt yapısı oluşur.
- enişte bak kardeşine kaç paralık arsa aldı. sende bişeyler yapsan diyorum malum torun torba sahibi olsun. kaç senedir çalışıyorsun neyin var elinde avucunda.
+ kayınço benim tüm malım mülküm bunlar *
- neyse sen bilirsin vs...
aradan kısa bir süre geçer dayım gider benim ağzım kulaklarımda 22 sene sonunda babamdan benim ile övündüğü bir diyalog geçer sanıyorum ki bomba gelir.
+ kal bi çay koy ... vay arkadaş ne arlanmaz evlat varmış bende adamın yüzüne mal dedim hala sırıtıyor hala ağzı kulaklarında.
-oğlum niye ders çalışmıyorsun ders çalışman gerektiğini bilmiyor musun? -baba müslümanlar da namaz kılması gerektiğini biliyor ama kılmıyor -madem namaz kılmayacaksın camide ne işin var.
odadan çıktım bakkala gidicem. baktım babam, dayımlar oturup televizon izliyorlar. izledikleri reklama girmiş. reklamda ise jennifer lopez var. neyse bende tam salonun önünden geçiyorum. şaka maksatlı;
+ bu catherina zeta zort değil mi? salakça bir gülümsemeyle.
- olum insan annesini tanımazmı jennifer lopez o.
+ o an mavi ekran verdim desem yalan olmaz.
tuhaf okuldan eve gelmiştir. eve gelirken de markete uğrayıp, bir sürü abur-cubur almıştır.
+babacım, bak ben markete gittim. bir hafta alışverişe gitmene gerek yok.
-yoğurt aldın mı?
(ve tuhaf ayar yemiş bakışını takınıp, abur cuburları yemeye girişir.)
vaktiyle sevdiğim biri vardı. bir ilişkimiz falan olmadı ama ben sevdim. sevdiğim fena beşiktaş fanatiğiydi, beşiktaş'la ilgili haberleri mavi gözlerini kocaman açarak, heyecan içinde anlatırdı. o hali çok hoşuma giderdi. babam tarafından fenerbahçeli olarak yetiştirilmiştim, ama ne babam ne ben futbolla doğru düzgün ilgilenmeyiz. sevdiğimin hali böyle olmayınca ben beşiktaşlı olmasam da beşiktaş sempatizanı oldum. sevdiğim seviyor diye değildi. beşiktaş sevdiğimi mutlu ediyordu, o yüzden de beşiktaş'a sempati duyuyordum.
babamın bu beyden haberi yoktu.* ortada ilişki falan yok neyini söyleyeyim. 12 yaşında kızlar gibi beğendiğim beyleri anamgile mi anlatıcam, tööbe. neyse. bir gün babam, onun gibi fenerbahçeli eniştem ve kuzenim futbol muhabbeti yaparken konu beşiktaş'a geldi. futbol kültürü eto bitmiş'le sınırlı bi insan olarak yorum yaptım, neden yaptım bilmiyorum.
-fenerbahçeliyim ama beşiktaş'a sempati duyuyorum.
babam bana döndü, bir an durdu.
+bu işler böyle demek ki. halan da fenerbahçeliydi, evlenince gassaraylı oldu.