-baba hafta sonu eskişehir'e arkadaşımın yanına gidebilir miyim?
(uzun bir sessizlik, karşılıklı bakışmalar falan)
-niye ki? sebep ne yani?
-hiç öylesine işte. arkadaşla hasret gidercez. bir de eskişehir çok güzelmiş bir göreyim, eksik kalmayayım de mi? (hafif bir sırıtış, sempatik görünme çabaları)
-iş çıkarma şimdi, otur oturduğun yerde. zaten sürekli geziyorsun.
sonrasında sinirle söylene söylene odaya kapanılır. bir teselli çabası kardeşle dertleşilir. onun "senin tarzın yanlış. babamın ne zaman bir soru cümlesine olumlu cevap verdiğini gördün ki? burada işin püf noktası, olayı oldu bittiye getirmek. izin alma, sadece bilgi ver." demesiyle yeni yöntem kafada ölçülüp tartılır ve ilk fırsatta denenir. o da şöyle ki;
-baba yarın yokum ben, haberin olsun.
(babanın tek kaşı havaya kalkar, devamını getirmeni bekler. neden diye sormaz. çünkü sen hesap vermek zorundasındır zaten)
-istanbul'a gidiyorum. kuzenin yanına. ihtiyacı varmış bana. hafta sonu gidip gelcem. beni özlerseniz telefonum açık, haberiniz olsun ( yine de bir sempatik olma çabaları ki nolur nolmaz işi sağlama almak lazım)
babadan ses çıkmaz, tepki vermez. önündeki işe odaklanmıştır. sanki sen orda değilsindir. böyle bir yok sayma ayakları falan...
oda sessizce terk edilir, yola çıkana kadar da babayla karşılaşmamaya özen gösterilir.
neyse yola çıkılır. istanbul'a varılır. sonrası mı?
tüm şehrin elektriklerinin kesildiği, metronun çalışmadığı, yağmurun bardaktan boşalırcasına yağdığı gün, sizin istanbul'a ayak bastığınız gündür. donunuza kadar ıslanırsınız. ayakkabılarınız kendi çapında bir gölcük oluşturur. 1 saatlik yol, 3 saat sürer. eve varırsınız. kapıdan girerken bir hapşurukla selamlarsınız kuzeni. gezmek için gittiğiniz 2 günü ise hasta yatarak geçirirsiniz.
eve dönüş daha vahimdir. mümkün olduğunca yine babaya denk gelmemeye çalışılır. ama bizimki affetmez. gelir lafını söyler. "sen misin bizim rızamız olmadan, kafana göre gezmeye giden?! eee allah'ın sopası yok, dersini almışsındır umarım.
çıkarılan sonuç: gezmek senin neyine, kır dizini otur oturduğun yerde...
yapmak istenilen işin daha bir içine sinilerek yapılması amacıyla aile reisinin onayını almaktır. vardır bir bildikleri, büyüklerimizin. bazen de heves kursakta kalır o ayrı.
Direkt izin alırsanız, kendini naza mi çekiyor , ben babayim hemen izin vermemeliyim diye mi düşünüyor bilinmez ama hayır der, bakarız der ya da cevap vermez süründürur peşinden.
En güzeli biz arkadaşlarla soyle soyle düşündük , şunlar geliyor , şuraya gidiyoruz demek ama uygun bir şekilde , hem haber veriyor gibi hem de izin alıyor gibi. O zaman sorun çözülür , genelde hayır denmez.
En iyi yöntem ufak ufak alıştırmaktır. Baba ben 1 saat geç kalcam diye başlar, baba ben bugün arkadaşta kalıyorum merak etmeyin uyuyun siz e kadar gider.
Zor olmayandır. Mesela benim babam asla hayır demez ama olaylar şöyle gerçekleşir.
- Baba ya iş için oraya buraya giderken etrafa biraz dikkatli baksana kiralık ev varsa mecidiyeköy civarında ben arkadaşlarla eve çıkıcam.
+ ben niye bakayım sen kendin Bak.
- Tamam ben de bakarım. Hiç huzursuz olmana gerek yok.
+ yok kızım neden huzursuz olayım çıkın çıkın.
- Zaten biliyosun kız erkek kalmak da yasaklandı.
+ kalabilirsiniz yavrum nolcak.
Babanızın gözlerinin içine bakarak masumca beyaz yalanlarla izin isterken, babanızın ne haltlar yiyeceğinizi bildiği halde gözünüzün içine baka baka evet demesi hadisesidir. Her iki tarafta birbirini kandırmış olmuyor mu?
- baba benide bırakırmısın?
B- hayırdır nereye?
- falanca bara gidicem ya gece varmış...
B- başlayacam şimdi barına da gecene de
....
B- iyi hadi hazırsan çıkalım, nerden gidiliyodu oraya?
artık herkesin kafasına göre yaşadığı hayatta babalarının iznine göre hareket eden gençler gördüğümde seviniyorum. özgür olabilirsin ama baba ve anneden izin alcak kadar saygılı da olmalısın.