paşaanneciğimin evi misler gibi kokardı en az 3-4 odalık etrafında pervane olur sakız gibi çamaşırlardan gelen damla sakızlı sabun kokusu evden taşardı. öyle bir anlatmışınız ki içim karardı pis fakirler sizi be.
Arnavut taş kaldırımlı sümbüllü sokağın köşesindeki eve yanaştıkça iğdeyle hanımeli kokularının birbiriyle yarıştığını duyardı burnum. Mevsimine göre envai çeşit çiçekler, meyveler olurdu, her renkten her tattan. Güneşin yumuşacık sıcak ışıkları altında renklerin en güzel tonunu gözlerimden içime akıtırdı. Güllerin kokusu burnuma geldiğinde kadife yapraklara dokunmuşum gibi bir his bırakırdı. Bahçe kapısından girdiğimde gülümseyerek beni kucaklamaya gelir, çam ağacının altındaki sedirde çay keyfi yapmak için yaktığı semaverin kokusu çiçek kokularına karışırdı. bütün çiçekleri severdi ama en çok hercai menekşeyi severdi rahmetli, hercailerin kokusunda seni hissediyorum babaannecim, Hercai mevsiminde bu dünyadan göçüp gittiğinden beri bahçendeki hiçbir çiçek güzel kokmadı benim için bir daha.
yıllar oldu ama aklıma geldiğin her an gözlerim doluyor.
müstakil bahçeli evleri vardı. ifşa olmamak adına şehri demiycem ama egede bu. tahta kokusu ağırlıklıydı. bahçelerinde sayısız meyve sebze yetişirdi. ninemim çiçekleri de cabası idi. kurutulmuş yemiş ile odun kokusu karışık kokardı. avluda at, deposunda samanlar ve zeytin yağı varilleri vardı. evin önündeki kara dut ve zeytin ağacına az çıkmamıştım. elimle atı az beslememiş, az okşamamıştım. ama en keyiflisi sabah uyandıktan biraz sonra yer sofrasındaki kahvaltı faslı idi. bir de ninem beni çok severdi. yakın bi geçmişte ebediyete uğurladık kendisini.
artık o ev yok. ama hatırası pek taze. çocukluğumun kokusudur. durup durup eser burnuma.