Ben çocukken öylesine kendi içimde yaşardım ki ben bile fark etmezdim bazen yalnızlığımı. Çoğu zaman hayallere saklanırdım, insanların içine çıkınca da hep o şirin başı okşanmak istenen sevimli çocuk olurdum. Öylesine yalnız, sevgiye aç geçti ki çocukluğum ben hep kendimi nasıl sevdirebileceğimi düşündüm insanlara... Hiç kimsen yoksa kendini sevdirmek zorundasındır. Babalarından şikayet eden insanları can kulağıyla dinledim, benim kavga edecek bir babam olmadı, bana bağırıp çağıracak, sonra da pişman olduğunda ne diyeceğini bilemeyecek bir babam olmadı. Bana karışan, yaptığım her şeyi gizlice kontrol eden bir babam olmadı. Eve geç kaldığımda başıma bir iş gelmiş olabileceğini düşünen bir babam olmadı. Kız arkadaşım olduğunu öğrendiğinde parıldayan gözlerle bana bakıp sevindiğini görebileceğim bir babam olmadı. Çevremin beni kötü yola düşürmeye çalışan insanlarla dolu olduğunu düşünen bir babam olmadı. Tüm arkadaşlarımın vardır kavgalı olduğu bir babası, hepsi o kavgalardan sonra dönüp dolaşıp yine barışmışlardı babalarıyla. Birbirlerini anlamış, her şeyi affetmiş, eski günlere dönmüşlerdi. Çünkü her zaman bir çocuğun kalbinin yarısı anne yarısı babaydı... Babanın kalbi de çocuğunun... Benim hiç kalbim tam dolu olmadı, yarısı hep boş. Bu yüzdendir aklımdaki kendimi nasıl sevdiririm düşüncesi. Bu yüzdendir en ufak bir ilgiye, sıcaklığa hemen kapılmam. Bu yüzdendir herkese çabucak güvenişim, sonra da hayal kırıklığına uğrayışlarım. Sevgiye açlığımdandır hepsi...
benim babam mert adamdı
mangal gibi yüreği
yufka gibi kalbi vardı
hayatım boyunca o'na özendim
fedakardı
bir dikili ağacı olmadı belki
ama kendisi
onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı
üstümdeki kol kanat
sırtımı yasladığım dağ gibiydi
ben babamın oğluyum
tepeden tırnağa anadolu'yum...
BABA...
her gece beni iyi geceler öpücüğüğle uyutmasını beklediğim, ömrümün en sağlam erkek figürü,beni sarıp sarmalaması gereken, ama hiç sıcaklığını hissetmediğim... bir yerlerde olan, aslında hayatımda sadece fizyolojik olarak var olan...
hayatımda karşıma çıkan tüm erkekleri onun yerine koymak istediğim, bir o kadar da benzemesini istemediğim, benim beklediklerimi değil, kendi bildiklerini bana veren.hayatımda en büyük hayal kırıklığım olan... çünkü onun dünyası öyleymiş.
baba özlemi, sadece babayı özlemekten ötedir. hayata umutla bakmaya, doyasıya mutlu olmaya, her durumda güvende hissetmeye duyulan özlemdir.
biri demişti ki; ne zaman sarılan bir baba kız görsem herkes okyanusları aşmış da bir ben çöllerde kavruluyorum gibi.
hiç görme şansınız olamadıysa, hiç tanımadığınız, beraber anılarınızın olmadığı, sesini bilmediğiniz bir adamı nasıl bu denli özleyebildiğinize şaşırırsınız.
her gün, gün içinde karşınıza defalarca çıkabilecek bu özlem, özel günlerinizde, çok mutlu olmanız gereken anlarda tarifi mümkün olmayan koca bir bulut içinize oturmuş gibi hissetmenize neden olur.
hayatla baş etmekten yorulduğunuz, güçlü kalmaktan bitap düştüğünüz o en güçsüz olduğunuz zamanlarınızda ise keşkeler başlar. sanki o olsaydı hiç bunlar başınıza gelmeyecekti, hiç hem dünyalar kadar güçlü ama içte bir o kadar zayıf olmak zorunda kalmayacakmışsınız gibi gelir.
baba özlemi, tüm zayıflıklarınızın, korkularınızın, yorgunluğunuzun, huzursuzluğunuzun adıdır.
Tam 44 gün oldu. Güçlü durmaya çalıştım. Hala da çalışıyorum.
Şu an evde herkes uyuyor. Yalnızlıktan bunalmış halde mutfağa doğru giderken salonun önünde duraksadım. Bir an içeride uzanmış, televizyon izlerkenki halin geldi aklıma. Dedim ki gitsem yanına birlikte otursak.
Açtım kapıyı, sen yoktun.
44 gündür olduğu gibi.
Ölümden de korkmuyorum artık.
Orada da yabancı yok nasılsa, sana kavuşurum.