'baba biz niye kendi şehrimizin takımını tutmuyoruz diye soran çocuk' olacaktı malum karakter sınırına takıldı. e takılması da normal. çok uzunmuş yeni fark ettim. neyse konumuz bu değil. konumuza geçelim.
çocuktur işte ne yapsa yeridir. her şeyi beklersiniz bir çocuktan. 'baba bu ne? baba ben de gelebilir miyim?' tarzı sorularla çok sık karşılaşır babalar. bu sorulara bile cevap vermekte zorlanan baba, çocuğunun kendi şehrinin takımını değil de neden kilometrelerce uzaktaki, hiç gitmediği, görmediği, istanbul ilinin mahalle takımlarını tuttuklarını sorduğu soru karşısında ne cevap verebilir? hiç mi yüzü kızarmaz? hiç mi utanmaz?
şu tarz diyaloglar geçebilir tahminen çocukla baba arasında;
- e oğlum işte bizim şehrimizin takımının bir başarısı yok ya ondan biz bu takımı tutuyoruz.
* baba her şey başarı mı demek? hem o başarı bizim başarımız olur mu? o zaman oyunu neden ak partiye atmıyorsun? yoksa ak partiye mi atıyorsun?
- ( baba tabiki de cevap veremez)
şöyle de olabilir pek tabi;
- kendi şehrinin takımı da ne demek oğlum? sakın bir daha böyle faşist şeyler duymayayım senin ağzından biber sürerim ağzına.
* o zaman ben barcelona'yı tutuyorum baba bundan sonra.
- ulan piç elin gavurunun takımını tutmak da ne oluyor?
* ( çocuk bu sorudan sonra olayı kavrar ve babasına cevap bile vermez)
şöyle bir diyalogun da yaşanma olasılığı yok değil tabi;
- oğlum bak. senin deden de bu takımı tutardı. ben de bu takımı tutuyorum. bizim kolumuzu kessen bu renkler akar. biz doğuştan bu takımı tutuyoruz.
* baba biz istanbulâ gittik mi?
- sen gitmedin ama oğlum. ben bir keresinde sene 74 istanbul haline domates götürmüştüm.
* peki baba biz hiç gitmediğimiz, görmediğimiz, ekmeğini yiyip suyunu içmediğimiz bir şehrin takımını neden tutuyoruz? neden kolumuzu kessen onun renkleri akıyor da kendi şehrimizin takımının renkleri akmıyor? neden biz sadece televizyondan izliyoruz maçları da, burnumuzun dibinde stad varken, tribünden izlemiyoruz maçları?
- bak hanım bak laflara bak. senin ki büyümüş pabuç kadar dili olmuş.
* ( çocuk babasını bu diyalog sonunda da tanır ve hiç bir mantıklı açıklamasının olmadığını anlar ve cavap vermez)
işte böyle canlar. siz ilerde çocuğunuza ne cevap vereceksiniz? nasıl açıklayacaksınız bu durumu? yoksa 12 eylül sonrası silik nesil ürünü olan bizler gibi, önümüzdeki 12 eylül sonrası bir silik nesil daha mı olacağını düşünüyorsunuz? valla eğer öyleyse düşünceniz uyarıyım. aristo'nun da dediği gibi yeni nesil bi acayip. canavar gibi çocuklar. her şeyi sorguluyorlar. mutlaka bu soruya da sıra gelir. şimdiden düşünün cevabını. hatta kendinize bir sorun önce 'neden istanbul takımı?' diye.
tanım: hayatı sorgulayan akıl küpü bir çocuğunun babasına sorduğu ibretlik soru.
alternatif cevaplar;
çünkü şampiyonluk duygusu yaşamak benimde hakkım.
şehrin takımını tutarsam kahvede anca kendimle laf dalaşına girerim.
büyüyünce görücez yerli firmaya girmeye mi çalışıcaksın büyük firmalaramı.
-baba biz niye şehrimizin takımını tutmuyoruz?
-oğlum tunceliliyiz, tunceli spor ne allah aşkına?
-baba zaten erkek adam renkli takım tutmaz ya beşiktaş iyidir.
babaya farklı duygular yaşatabilecek soru. utanç bunlardan biri. bunun yanında oğlunun artık büyümüş, mantıklı sorular soruyor olmasından kelli gurur da bunlardan biridir.
ey çocuk! babanın yaptığı her zaman doğru değildir. sen sen ol, kendi şehrinin takımını tut.