johannes'in cordelia'yı özgürleştirme günlüğüdür. tabii ki böylesi soylu bir iyiliği ancak johannes gibi kadının ve aşkın doğasını çözmüş bir güzellik aşığı, özgürlük tutkunu yapabilir.
soren kierkegaard bu özel eserinde; hem johannes'in hem cordelia'nın ruhundan bize seslenirken bir yandan da johannes'i bize tarafsız bir gözle anlatmakta. en az baştan çıkarıcısı johannes kadar şiirsel bir dile sahip, duygular yanında düşünceleri de harekete geçirip, hem johannes'i; hem de johannes öncesi ve johannes sonrası cordelia'yı derinden hissettirip; aşkı yaşayıp aşmayı, özgürlük köprüsü yapan katmanlı bir kitap; esrarlı tılsımlar saçan bir sanat eseri. johannes'in bu soylu yolda, dalgalı ruhunun aşkın fırtınalarıyla savaşımını izlemek de; kadın, aşk, duygular, etkilenimler üstüne psikolojik tahlillerini okumak, bu şiirsel, estetik, felsefi gökte uçmak da kierkegaard'ın bize armağanı...
kiergaard'ın johannes hakkındaki bazı tespitleri:
''onun tüm hayatı, bir şiir gibi yaşamayı gerçekleştirme girişimi olmuştu. yaşamda ilginç olanın keşfi için geliştirdiği bir yetenekle onu nasıl bulacağını bilmiş, bulduktan sonra da bu yaşantıyı yarı şiirsel bir tarzda sürekli yeniden üretmişti...''
''şiirsellik onun kendi kendine oluşturdğu fazladan bir şeydi. bu fazlalık, gerçeğin ortaya koyduğu şiirsel durumlarda ona zevk veren şiirsel öğeydi; bu öğeyi şiirsel düşünüş biçiminde geri alıyordu. bu da ikinci zevkiydi ve onun tüm yaşamı zevk üzerine kurulmuştu. ilk durumda estetik öğenin kişisel olarak tadını çıkarırdı; ikincisinde ise kendi şahsının estetik olarak tadını çıkarırdı. ilk durumda önemli olan, kısmen gerçeğin ona verdiğinden, kısmen de kendisinin gerçeğe yüklediklerinden bencilce, kişisel bir zevk almasıydı: ikinci durumda ise kişiliği buharlaşır, o zaman da durumdan ve o durum içindeki kendisinden zevk alırdı. ilkinde elverişli bir durum, bir öğe olarak gerçeğe sürekli bir gereksinim duyardı; ikinci durumda ise gerçek, şiirsellik içinde boğulurdu. yani ilk aşamanın meyvesi, ikinci aşamanın meyvesi olarak günlüğün ortaya çıkmasına yol açan ruh halidir. ikinci durumda kullanılan ''meyve'' sözcüğü birinciden biraz farklı bir anlam taşımaktadır. yani şiirsellik, onun tüm yaşamına egemen olan belirsizlik sayesinde sürekli sahip olduğu bir şeydir. ''
johannes'in bazı emsalsiz tespit ve buluşları ile şiirsel estetiğinin erotik ve felsefi çağlamaları:
''... ne de olsa insan görüldüğü ölçüde çekingen olur, ama öte yandan insan ancak görebiliyorsa görülebilir.''
''en iyi balıklar bulanık suda avlanır. bir genç kız duygusal yönden altüst olduğunda, başka zaman şans getirmeyecek bir şeye başarıyla girişilebilir.''
''nasıl ki ruhun serveti, dilin bağı çözülmedikçe bir muamma olarak kalıyorsa, genç kız da bir muammadır.''
''bir kızı baştan çıkarmak ustalık değildir ama baştan çıkarmaya değer birisini bulmak büyük şans gerektirir.''
''aşkın birçok gizi vardır ve bu ilk vurulma da, ufak da olsa bir gizdir. buna dalan kişilerin çoğu ya bağlanır ya da başka türlü aptalca oyunların müptelası olurlar ve sonra her şey göz açıp kapayıncaya dek geçiverir ve neyi fethettiklerini ya da neyi yitirdiklerini bilmezler.''
''onunla karşılaşmıyorum, yalnızca varlığının çevresine dokunarak teğet geçiyorum.''
''onunla olan ilişkimizde anlayışın şefkatli ve sadık kucaklaşması yok, çekicilik de yok, var olan şey; yanlış anlamanın iticiliği.''
''her zaman olduğu gibi, ilginç olan dar bir şekilde sınırlandırılırsa hep daha fazlası keşfedilir.''
''kendini tanımak ve olabildiğince çok kişiyi sevmek; ruhunun tüm aşk güçlerini kendi içinde saklaması ve bilinç bunların hepsini kucaklarken her birinin kendi ayrı besinini alması. işte zevk budur, yaşamak budur!''
''alınabilecek zevklerin en yüce biçiminin sevilmek, dünyada her şeyden daha çok sevilmek oluğunu da biliyorum. bir kızın ruhuna düş gibi süzülüp girmek bir sanattır, çıkmak ise başyapıt. yine de, ikincisi esas olarak birinciye bağlıdır.''
''şahsen ben, hayat hikayeleri aramıyorum; bende gereğinden fazla var. benim aradığım, dolaysızlık, yakınlık. aşktaki ebedi öğe, onun oluştuğu anda bireylerin önce birbirleri içinde var olmaları.''
''bir genç kızın yaşamı, çelişkilerden uzak kalamayacak kadar çok zengindir, bu da çelişkiyi gerekli kılar.''
''kadın doğası, kendini direniş biçiminde gösteren teslimiyettir.''
''hayal gücü kadınların doğal makyajıdır.''
''ben bir özgürlük tutkunuyum ve bana özgürce gelmeyen bir şeyle uğraşmam bile.''
''iyi bir yanıt, tatlı bir öpüş gibidir der süleyman.''
''ilkbahar aşık olmak için en güzel zamandır, sonbahar ise arzuların hedefine varmak için. sonbaharda, bir arzunun doyuma ulaştırılması düşüncesinin kişide izlediği yolu aynen izleyen bir hüzün vardır.''
Kierkegaard, Baştan Çıkarıcının Günlüğü'nde insanlık tarihi kadar eski olan baştan çıkarma 'uğraşı'nı yeniden gözden geçirmeye teşvik ediyor bizi. Bununla bağlantılı olarak da öpüşme, gençkızlık, nişanlılık, evlilik vs. gibi 'bildik' konulara ironik yorumlar getiriyor. Kierkegaard'a göre hayatın üç aşaması vardır: Estetik, etik ve dinsel aşama. Bunlardan ilki olan estetik aşamada her şey zevkin çevresinde toplanır. Ya/Ya Da'nın bir bölümünü oluşturan, ancak bağımsız bir bütünlüğe de sahip olan Baştan Çıkarıcının Günlüğü işte bu estetik aşamaya dair... Kierkegaard Regine Olsen adında on yedi yaşında bir kızla nişanlanır, bir sene sonra da kitapta da ipuçlarını bulabileceğiniz sebeplerden nişanı bozar ve Berlin'e kaçıp Ya/Ya Da'yı bitirir. Bazı temel otobiyografik özellikler yüzünden Kierkegaard'ı 'baştan çıkarıcı' Johannes'le özdeşleştirenler olsa da günlük, kurmaca ağırlıklıdır. Aslında, kitapta ne sıradan bir baştan çıkarıcı sözkonusu ne de alışıldık bir günlük: Johannes, kendini etik, estetik ve erotik içerimleri olan bir aşk bilgeliğiyle donatmış sıradışı bir baştan çıkarıcı; bir estet, bir 'erotist.' Ayrıca özgürlük düşkünü biri. Hem kendisinin özgür olması gerekiyor, hem de baştan çıkardıklarının. Günlüğe gelince; her ne kadar bazı tarihler göze çarpıyorsa da okurun en az hissedeceği şey günlük formu olacak; en çok hissedeceği ise ironik gözlemlerle bezenmiş sıkı bir roman tadı. Özgürlükçü bir erotist estetin baştan çıkarma üzerine klasikleşmiş gözlemleri... **
yazar: Sören Kierkegaard; Çeviren: Süha Sertabiboğlu; Yayına Hazırlayan: Nedim Çatlı