bu ibiş nereden gelirse gelsin illa semtimizde yarattığımız ortak kültürden üstün görünür. sırrı nedir? nasıl böyle cool olmayı başarır, neden iyi top oynar ve en önemlisi hepsinin saçları neden bizden farklıdır? bizi aynı döngüde saç traşı olmaya iten bir gizli güç mü var?
müfredata girebilecek kadar eski bir zamanda ben lisedeyken okula yeni bir ibiş gelmiş. tabi bizim haberimiz yok. teneffüs aralarında o ergenlik velinimetimiz olan kızlar bir bir ortadan kaybolana kadar anlamadık da. bütün kızlar, özge bile, bu uzaylı muamelesi gören ibiş'le tanışma bahanesi ile ortamdan ayrılıyormuş. baştan belirteyim bu ibiş dediğimiz elemanın adı da hülagü. gerçi benim bindene kukum olsa hülagü ismindeki erkeğe birini vermezdim gibime geliyordu. tabi olayı anlayınca bizde bir kıskançlık aldı yürüdü. vay efendim neden favoriler del piero kesimli, neden kıyafet italyan tarzı, neden omuzları falan yusyuvarlak *, neden saçlar.. o saçlar ne lan piyyy..
haftalar sonra bu hülagü, benden daha atik davranan ve daha tıknaz olan bir arkadaşımla kavga edene kadar kıvranıp durduk erkekçek. kavga ederken ortamı hocalar basmış hülagü'de cep telefonu yakalamışlar. aynı gün cebimin bir köşesinde çeçenistan rozeti yakalattığım için disipline gitmiş olduğumdan büyük hülagü ile kader ortağı oluvermiştik. kuliste iki erkek keçi gibi kesişip dururken posta koyayım dedim.
m-ne baktın gardaş?
h-kravatın bozulmuş dostum, bence düzelt yoksa daha çok kızabilirler.
m-he sağol da içerde zaten façamızı bozacaklar.
h-yapma ya dayak yeriz diyorsun yani..
m-öyle.. sen neden geldin ibiş gardaş?
h-cep telefonu yakalattık..
cep telefonu.. t10 lan. adamın cep telefonu t10. benim 688'im vardı ama yanlış park ettiğimden belediye çektirmişti. vay anasını..
h-sen neden geldin?
m-benimki siyasi gardaş..
adam öyle alçaltıcı bir bakış attı ki bu siyasi suçluya, o an tüm teletabilerle ilişkiye girsem böyle yıpranmazdım. kavga diyebilmeyi isterdim ama içerde anlaşılacaktı. siyasi.. siyasi ne lan, sanki platon'un devlet'ini yeniden yorumluyorum. altı üstü bir rozetti.
disiplin odasında dayak yemedim. aslına bakılırsa bana daha iyi davranılmıştı. hülagü sağlam bir sopa yedikten sonra beraber dışarı çıktık. içim rahatlamış vaziyette kolundan tutup, burda olanlar burda kalır gardaş dedim. aslında gardaş kelimesini çok kullanmam ama posta koyarken kardeş kelimesinin o ana uyumsuz olacağını düşünmüştüm.
sonrasında ibişle iyi arkadaş olduk. ta ki elektronik sözlüğünü başka birine hediye edene kadar. amk senin hülagü.