'just a moment please' demeyi öğrenememiş, bunun yerine türkçede 'bir dakika' der gibi 'one minute' diyen, sonrasında da dillere marş olan başbakanın, yabancı dil bilmediği için duyduğu utancını dile getirmesidir. 7 yılda o kadar çok iş yapmıştır ki, kendisine zaman ayırıp, dil öğrenememiştir.
dünya'nın bütün devlet adamlarıyla tercüman vasıtasıyla konuşmanın verdiği utançtır.
başbakan şimon peres'e; "sayın peres öldürmeye gelince öldürmeyi çok iyi bilirsiniz" derken; peres, başbakan'ın kendisine ayar verdiğini tercümandan öğrendiği için, rasmussen'le yaşanan krizde italya başbakanı ile konuşurken telefonda çevirmenin olması ve ayarı verirken araya aracı koyması, ayar verirken alacağı hazzın etkisinin tercümandan geçerken azalttığından olsa gerektir.
bu ülkede nice monşerler var ki birden çok yabacı dil bildiği halde bir baltaya sap olacak bir icraatte bulunmamış, bulunanamamıştır.hayatı boyunca dış işleri bakanlığının koridorlarında dolaşan, sait bilmem ne kolejinden mezun olmuş, bilmem ne üniversitesinde ingilizce eğitim almış adamları, rize'nin çayırlarında top oynarken babasından fırça yiyen, imam hatip lisesine giden ve okul hayatı da kaytarıp top oynamakla geçen, üniversiteyi zar zor bitiren, babası memur olmayan bir adam tercüman olarak kullanıyorsa elbette ki biraz utanır.
sonuçta sen rize'nin dağından gelmişsin, tercümanın robert mezunu olsa kim utanmaz.
aslında utanmamıştır, utandırmıştır. bir ülke başkanın dil bilmemesi ne demektir. bir çok uluslararası protokollerde türkiye'nin alay konusu olmasıdır. en bilineni nato toplantısı. her konuşan devlet başkanı ingilizce konuşurken bizim başbakanımızın çeviri kulaklığı takması kendi adıma beni utandırmıştır.
