Onu ilk gördüğümde bir kış vakti, gece yarısı, üzerinde pembe hırkası, dağınık saçları, karşı binanın geniş bahçesindeki havuza ayaklarını sokarak big big world şarkısını mırıldanıyordu. Deli mi bu diyerek ilgimi çekmiş, bu ilgi zamanla platonik bir aşka dönüşmüş idi. Her gece aynı saatlerde havuz başına gelir bana tuhaf tuhaf bakardı.
Meğer her şey yalanmış. Bir tek aşk gerçekmiş.
Doktorum karşı bina hayalinin komşuluk özlemime, bahçenin yeşermeyen ümitlerime, havuzun susamışlığıma, kızın dağınık saçlarının fazla korku filmi izlemişliğime, pembe hırkanın hayal kırıklıklarıma, kış olmasının fatura yatırmamışlığıma, duvarı pencere olarak hayal etmemin küçükken yediğim yaş hurmalara, kızın bana bakmasının ise sevilme arzusuyla dolu olduğuma, big big world şarkısının kocaman dünyama işaret ettiğini söyledi. Neden gece vakti olduğuyla ilgili yorum yapmadı.
Her şey yalan da olsa sevmiştim ulan, anlıyor musun sevmiştim.
Bir defasında rüyama girip insan deveran halindedir dediğinde şüphelenmiştim. Deveran dememiştir o cevelan demiştir, sen canını sıkma o da seni seviyor, sevmese her gece gelmezdi diyen sahte dosta kandım da yandıkça yandım. Aşık olup yalandan gerçeğe ulaşmamı sağladı sağlamasına da yokluğu yine de çok koydu. Sevmiştim ulan, yalan da olsa sevmiştim, anlıyor musun?
Başıma ne gelirse bu gecelerden gelir zaten hep. Kalbi de karanlık bu gecelerin. Kabuslarımı da gece uykularında görürüm. Şöyle öğle ile ikindi arası şekerlemelerimde hep tatlı hayallerde bulurum kendimi, ama gece uykusu öyle midir a cancağızım. Gece uykusuzluğu da ayrı bir derttir. Ya aşık olasım gelir ya da eski aşklardan kalan kırıntılarla kendime melankoli edinirim. Bir şekilde kalp derinden isterse zavallı zihnimde istemsizce kalbin ameleliğini yapmak zorunda kalır ve böyle yok yere hayaller üretir, o hayaller bir süre sonra heyula haline dönüşür, en sonunda terk ediliş öyküsü damıtılır ve gecenin karanlığında üstü örtülü bir şekilde metinleşir nihayet mahallenin horozu gibi bir beyaz önlüklü uyarıcı hapları dayar.
Eskiden mahallenin horozları olurdu, sonbaharda rüzgar sesine karışan üüürü ü üü sesi bir melodi olur, komşu cemşit emmi sabah namazı için kapısını tıkırdatarak hacı yağı kokusu içinde mahallemizin camisine yollanır ben bu seslerin hatrına kabuslardan uyanır gün doğmadan neler doğar sözünü içimden tekrar eder, sonra iki rekat namaz kılsam ne iyi olur diyerek iç geçirirken soğuk suyun serinliğini kolumun dirseklerine ve başımın dörtte birine kadar düşler, sıcak yatağım birden kıymete biner kabussuz bir sabah uykusuna dalardım.
cemşit amcayı uğurladık. Mahallenin horozunu kesip keşkeğe kattılar. Bir rüzgarlar kaldı şimdi geriye a cancağızım. Sabah ezanını bile duymadan kabuslara devam ediyorum. Bu beyaz önlüklü horoz, o kadar yan etki de olur artık idare et derken bıyık altından gülümsüyor. Her şeyi geçelim bu bıyık olayı bile başlı başına bir sorun.
aşk bir rüyaymış uyandım diyen şarkıcının bilinçdışında nevrotik emareler arayan bu bıyıklı benim bu büyük aşkıma ilacı dayamaz mı? Tıp fakültelerinde aşka giriş dersi de yer almalı ve kalın koca bir kitap olarak sınavlarda ezber etmeleri sağlanmalı. Bunu da bilahare belirtmeden geçemem.