aşık olunan kadından ayrılmak zorunda olmak

    1.
  1. erkekler hep büyük sever. aşkları da, sevgileri de, hayranlıkları da hep en büyüktür. kendilerini merkeze koyup büyük bir çember çizer sonra da karşısındakinden bunu beklerler. çapı büyüktür erkeklerin aşkının.

    her erkeğin en azından bir kız kankası vardır. kadınları bir kadından daha iyi tanıyacak kimse yoktur. o bile sıkı sıkıya tembihler hemcinslerine karşı; "çok fazla sev ama bunu sakın ona çok fazla gösterme. çemberinin yarıçapı büyük olsa bile o bunu görmesin". nedir bir kadını koskocaman bir aşka layık kılan şey. sabah akşam hiç durmadan erkeği düşünmesi mi, bir sorun çıktığı zaman alttan almayı bilmesi mi? yoksa sadece her erkeğin kadınları bir "gereklilik" olarak görmediğini kavrayabilse mi? ne yazık ki erkeklerin pek çoğu gerçekten aşık olup hatalarını da olsa olsa bunun üstüne kurarlar. gerçekten sever erkekler. deli gibi aşık olurlar. o üzülmesin diye kendileri üzülür, özlediğini açık seçik söyler, hatalarına karşı anlayışla yaklaşır alttan alır, yaptığı her hatanın bir sebebi olduğunu düşünerek avunur... kırmamaya çalışır. onu mutlu etmeye çalışır. bazen "köpek" olur, bazen "köle". lafta da değildir hani "sensiz yaşayamam" cümleleri. çok değer verir erkek milleti.

    işte burdan başlar kopuşun hikayesi. en büyük çemberi çizip içine almışsındır sevdiğin kadını. senin dünyanda o kraliçe sen ise onun her istediğini yapmakla mükellef kölesindir. hiç öyle beyaz atlı prens rollerine bürünmeden yalın aşkınla seversin onu. ancak en baştan beri kocaman bir çemberin içinde olduğu için kadın, görmez olur zamanla bunun sınırlarını. sevginin, aşkının, ona olan mecburiyetinin bir sınırı yok sanar, alışır şımarmaya. hep yaptığın şeylerin, herkesin her zaman yaptığı şeyler olduğunu sanar. o kadar sık söylersin ki onu sevdiğini; bundan bile sıkılır olur. o en başlarda sana hayranlıkla bakan, seni kaybetmemek için duygu hezeyanı içinde nemlenen kocaman mavi gözler artık yanında oturan yabancının sağa sola bakan gözleri olmuştur. oysaki aynı adamdır o kadının yanında oturan. en ufak şeyler büyüyerek çığ olur, altına alır seni. "neler oluyor" soruların onu "boğan" şeyler olmuş, "seviyorum"ların cevabı "bilmiyorum"lara dönüşmüştür. sadece onu düşündüğün için "üzüyorsam eğer seni, beni bırak.. bırak ve dön arkanı git bakmadan bana" dersin, "üff yine mi aynı şeyler" dökülür onun ağzından. mutsuzluğuna daha fazla dayanamaz olursun "ben gidiyorum" dersin, "zaten biliyordum bunu yapacağını, sen başkalarının hayatına girip onları mahvediyorsun" diye suçlar seni.

    bilirsin artık bazı şeylerin asla değişmeyeceğini, eskiye dönüşün imkansız olduğunu. o mükemmel adamın değişmeden aynı yerde durmasına rağmen her şeyini vermeye hazır olduğun kadının kabusu olduğunu görürsün gün be gün. bilirsin aşkın ilk gün gibi pırıl pırıl, bembeyaz duruyor aynı şekilde, ama bunu hak eden kadın çoktan seni terk edip gitmiş.
    173 ...
  2. 26.
  3. muhteşem sessizlik.. işte bu hala paylaştığımız tek şey. aşık olduğun kadından "sevgi" dışındaki sebeplerle ayrılmak zorunda olmak geride ölesiye bir suskunluk bırakır.

    adam, o'nun hayatına girmesiyle kalbinde o güne dek hep boş kalmış bir yerlerin olduğunu farkına varmıştı artık.. en derin yerlerine kadar indi ve o'nu yerleştirdi.. "sakın bir yere kaybolma aşk" dedi.. çok kısa sürede en güzel yer haline geldi içinde. kendine de acı bir tuzak kurmuştu, farkında olduğu... bir gün yok olursa o derinlik, boğulacaktı en dibinde. tıpkı suyun altında imdat isteyememek, sesini duyuramamak kadar muhteşem bir sessizlik işte bu. boğuyor.. üzülmiycem lan dedikçe batıyorum. aşkın yetersiz kalması çok acı verici be olm.

    hangi kız için bu galiba o kız desem bir açığı batıyordu gözüme, vazgeçiriyordu beni.. hani mükemmelliyetçi olma durumları var ya amk? alemin artizi biziz ya? sana mı kaldı mükemmeli aramak? al sana mükemmel kız! işte tam bulduğumu sandığım da gölgelerin gücü adına bırakınca beni böyle mal gibi ortada, iyice vazgeçtim bu aşk meşk olaylarından. niye bitti, sorun neydi? sorun "çok fazla sıkma olayları" işte hacı, elimde değil ki.. ben yirmi üç yıldır kafamda belirlenmiş o çerçeveyi her ne kadar genişletebilirsem genişleteyim (tabii kendimi de hiç etmeden) olmadı.. kendini hiç etme, tek bir beyin olabilme kısmını aşamadık galiba. kısaca her istediğimiz olmuyor işte.. ben yokum arkadaş, "aşk" sen var mısın? gel o zaman. bul yine beni hadi.. ee hani? gelemiyo musun? gurur mu? mantık mı? evet. asla bulamayacaksın beni onlarla.. neyse abi, "pasif atak yapma lan piç!" diyenler kulağımı çınlatıyor fecii şekilde.. onun için devam ediyorum..

    *adam, kadının ona "sevildiğini" doyasıya hissettirmesinin hatrına müthiş sessizliğe gömdü kendisini. kadın da çok başka bi' yerde, çok başka planları olan hayatında, ama yine de adamın paralelinde bir yerlerde aynı şeyi yaptı, sustu.

    hayattan çok öte beklentilerim yok benim, olmadı.. sağlık, huzur, para, aşk gibi default istekler haricinde ben en çok "sevilmeyi" istemiştim. off.. hala anımsadıklarım bile ne tatlı.. mutluluğun tatlılığı yerini mutsuzluğun suskunluğuna bıraktı beni. şarkıda da dediği gibi, sustuklarım artık büyüdü içimde.. artık yazmak, anlatmak istiyorum.. fakat ölesiye merak etmekten ağzım o kadar yandı ki karşısına geçip bir hoş beş dahi edemedim mutsuzluğumla.. neden mutsuzsun diye soramadım... mutsuzluğumu kelimelerin ardına saklayıp geride ne kaldıysa aşktan bana, yazmak istedim. içimi dökmek istediğim birileri olsun ama o "birileri" beni tanımasın istiyorum.

    işte burası da tam yeri : ) bu sebeple buradan * arkadaş edinme yanlısı olmadım pek fazla.. gerçek hayatta yeterince var zaten, bu yaştan sonra "yeni insanlar, yeni yüzler" tribine hiiiiç gelemem. ben yazayım, birileri okusun. yargılayamasın kimse, sormasın "niye?" çünkü detayları ve beni bilmiyorsunuz ki yargılayasınız. böyle gizlice, hayatın kenarından bi'yerinden yazmak ayrı bir tat yani.. seninkilere paralel derdi olan birilerinin varlığı onca yalnızlıkta yalnız olmadığını anımsatır belki. belki de zaten okunmuyorsa bunlar (ki muhtemelen şu an olan da bu.), paraleli de olamaz.. yani yine yalnızız olm desene. ama zaten konu okunup okunmama değil ki, içini dökmecilik oynuyoruz. sen diye birisi varsa karşımda şu an bunu okuyan, o da susup dinlemecilik oyunu oynayacak bana. böylece yalnızlığımızın tadını çıkartacağız karşılıklı. artık lafı bu kadar uzattıktan sonra belini kırma vakti geldi galiba ikisinin de. *

    *

    * * * *

    "zaman su gibi akıyor" yalanında yıkandım on bir buçuk ay.. aktı geçti en güzel zamanlar; geldi gitmiyor en berbat anlar! evet, şu son zamanlarda, zaman geçmek bilmiyor, şurup gibi.. yavaş, koyu tonlarda hep ve yoğun.. saate her bakışımda sadece bi' dakka geçmiş oluyor. annem "oğlum dakka başı ne bakıyon saate?" demese, olayı fark edecek kadar da kendimde değilim, anla.. işyerinde ellişerli doldurmam gereken kutuları dördüncü seferde de yanlış doldurduktan sonra, tekrar baştan saymak sorun değil, aksine aklımı başka şeylerle doldurup boşaltmak için bir sebep oluyor.. dördüncü seferden sonra da artık başkaları için komik bir hal alıyor haliyle.. umursayan kim ki zaten gözlerim takılıkalmış bir noktada, ben yokum orda.. kısacası artık hiçbir yerde değilim, ordan burdan soyut yaşıyorum anlayacağın.. tabi işin yaşama kısmı tartışılır..

    [senden çok iyi alışkanlıklar kazandım, hepsi için teşekkürler. sen, öncesi ve sonrasıyla hatrımda güzel bi' yer edindin. geçen hafta sokakta yavru bir kedi bulup arka bahçeye aldım, annemden gizli besliyorum. o kedi sana minnettar, emin ol! "içinde kedi sevgisi vardı da ortaya çıktı.." zırvasını bi kenara bırak. ben bi tane kedi sevdim; o da özgürlüğü için ayrıldı evinden. her neyse.. beni gıcık eden başka alışkanlıklar da var. şifre meselesi... sürekli 4477..'li şifreyi yazıyorum. her akşam aynı teraneyi yaşamaktan bıktım. ama alışkanlık işte, parmak uçlarım bu haldeyken, içimi nasıl anlatayım?]

    dediğim gibi, vazgeçtim ben bu sevdadan. boşverdim be.. ne halim varsa görüyorum.. içimden gitmek geliyor be olm. para olsa da atlayıp bi yata uzaklaşabilsem güneye doğru, böyle mangalcı amcalar gibi beyaz şapka, beyaz şort falan. öyle hiç bilmediğim bi'yerlerdeki sakin bir koyda, tek başınalığın koynunda sabahlasam.. uykusuzluktan zevk alabilsem..

    kafamı boşaltabilsem, rahatlasam şu durumda nasıl mümkün olacaksa? her nasıl olacaksa olsa işte!! buralarda olmasam, hiç kimsesiz bir yerlerde hiç kimsesiz kalsam. sığamadığım bu odadan taşabilsem.. ilk defa içtiğim o geceki sarhoşluğumu bir odadan taşırabilsem de keşke, bu pis dünyanın pis sokaklarına, denizlerine kusabilsem bim'in poşeti yerine.

    yok işte. sadece büyüdüğüm bu semt ve aksak sokakları var, eski ahşap binaların yerini katletmiş bahçesiz beton evlerden geriye kalan.. ağaçları da kaldırımlara kurban edilmiş bu sokakların.. işte o semtin beni yormadığı birkaç akşamüstü, beni yalnız bırakmayan arkadaşımla beraber, filesiz potaları olan o basket sahasında ateş bükercesine hareketler yapıyorum da atışları bir türlü tutturamıyorum. üstelik o absürt sıçrayışlarımı gören veletler de saha kenarından kıs kıs gülüyorlar da fark etmemiş gibi salağa yatıyorum. gülmeyin lan piçler! :( yapamıyorum işte beceriksizim. yani özetle abicim, olmayan şey olmuyor işte.

    değil, hayır, negatif, yok, olmuyor...

    üstelik tuhaf bir de korku sardı beni. evet, çok korkuyorum.. yıllardır kilo alamamaktan yakınırken, şimdilerde öyle bir göbek saldım ki artık işerken pipimi görememekten korkuyorum!

    ben tüm bunları anlatıyorken, diğer yandan fark ediyorum ki içimde derin bir çukur açıldı gittiğinde ve ben yazdıkça daha da içine giriyorum içimdeki yerinin.. sular doluyor oraya günlerin akıp gittiği hızda. ve ben, bir gün o sularda boğulacağım biliyorum..

    ben tüm bunları anlatıyorken sanki karşımda beni pür dikkat dinleyen birisi var ve anlattıklarımın hepsini harfiyen anlıyor, acımı paylaşıyor gibi.. ben anlattıkça o daha da anlatmamı istiyor.. kafasını sallayarak onaylıyor ben anlatırken bunları.. ben de heyecanla ve hakim olamadığım bir hızda anlatıyorum, anlatmaya devam ediyorum.. oysa başının etrafında uçuşan sinekleri savuşturmak için sallıyor belki de.. hehe galiba göremediğim yönleri var hayatın, hala da var olan ve asla görmek istemediğim.. sıkılmış mıydı benden acaba ben her şey yolunda sanarken? bazı sözlerimizi bir anda nasıl hiçe sayabildik, her şeyin sözlerden ibaret olduğu o mesafelerde hele? madem öyle; bu denli olumsuzluğa rağmen yine de iyi kalabilmek, gülebilmek istiyorum.. o'na değil de hayata sormak istiyorum: bu mudur bana biçtiğin paha? bu mudur olay lan? o büyük aşk böyle bir konuya mı kurban edilecekti? peeeeeh! daha kimin pahasına, biçimsizliğine bakabilirim ki? kim umrumda ki?

    ben burda durmuş zihnimi işgal eden olumsuzluklarından şikayet ederken, git gide tek başıma kaldığımı hissediyorum. herkesin bir bahaneyle, kimilerinin de bahanesizce, öylesine uzaklaştığını hissedebiliyorum. hani yolda arkadaşınla yan yana yürürken bir şeyler konuşursunuz da, o arkadaşın bir anda karşıdan gelen adamın 'etkisiyle' diğer tarafına geçer ve sen kafanı çevirip lafının devamını hiç kimsenin olmadığı o "boşluğa" anlatırsın ya.. işte o anı ebedi sûretle yaşamak gibi bu..

    dinleyen hiç kimsenin olmaması * gibi bir yalnızlıktan kaçmak için uzattığım tüm cümlelerin geleceği yer aslında şuydu en başından beri;

    aşk özveriydi, karşılıksız verilen.. aşk sabretmekti, haftaları aylara bağlayan.. aşk göğüs germekti, yılların kucağında eskimeyen.. aşk devam etmekti, zıtlıkların "örtüldüğü" temiz bir sayfasıyla fedakarlığın.. aşk yenmekti, imkansızlıkları.. aşk paylaşmaktı, cebindeki son bozukluklarla patates kızartması ve çay, kahve alınabilen..
    aşk mesafeydi, bir kelimeyle kısalan..
    aşk yürümekti, asla yormayan..
    aşk merdivendi, sokaktı..
    aşk huzurdu, gözünü kapayınca gördüğün..
    aşk öpmekti, masumiyeti kıskandıran..

    aşk hepti, hepsi gitti..
    7 ...
  4. 8.
  5. erkek ve kadin birbirine ihtiyac duyan ama iliklerine kadar nefret eden iki varliktir. evet öyle yada böyle herseyin biteceği gerceği burda da tezahur eder. dusmana biel gerek yoktur en büyük düsman zamandir.

    birbirlerini yipratirlar. erkek benim dedigim olur my or high way der

    kadin ise beni anlamiyorsun der.

    gün gelir erkek binilmiş sıpa gibi ortada kalir.

    ergeç her erkegin basina gelir bu.

    ona da buna gelir.

    geceler, gündüzler de uykularda bile cevabi olmayan sorular sorarlar.

    neden neden diye?

    bir de üzerine kendilerini dagitirlar, unutmak için sevmeye kalkarlar ama bu sadece içlerindeki alevi harlamaktan baska bir boka yaramaz.

    maymun gibi bir ordan bir buraya kosarlar, beyhude yere.

    uykusuz, aksi hayalkirikliğina ugramişlardir.

    ama günün birinde unuturlar.

    farkina varmaksizin.

    ve bunun farkina vardiklarinda oh be derler.

    ayni hikaye yeniden baslar, malum tavuk kici tövbe tutmaz.

    kavgalar, patirtilar falan filan,

    haydi gelsin gene mehtabi olmayacak geceler.

    ama daha kisa sürede unuturlar bu sefer.

    ve günü birinde hakikat kafalarina dank eder.

    hergüzel seyin bitmesi ve olanlari hüzünle unutabilmek.

    ama bunu ister istemez bir bedeli olacaktir.

    oda artik kişiye göre değisir.

    kimisi ayakta rüyada görüyormus gibi yasar kimisi ise işine gücüne verir saplantili bier derecede.

    bu kuskusuz kadinlar içinde gecerlidir.

    bu harabeleri tasimak iki cins icinde gecerlidir.

    o halde?

    en iyisi yasamak geriye bakmamak.

    günlerin ne getireceği belli olmaz.

    hadi gene adetimiz oldugu üzere bir şiirle bitirelim entryi.

    ahmet hamdi tanpinar'dan geliyor bir adin kalmali:

    Bir adın kalmalı geriye
    Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
    Aynaların ardında sır
    Yalnızlığın peşinde kuvvet
    Evet nihayet bir adın kalmalı geriye
    Birde o kahreden gurbet
    Sen say ki ben hiç ağlamadım
    Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
    Geceleri koynuma almadım ihaneti
    Hele nihavend hele buse hiç geçmedi aklımdan
    Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın
    içimin nehirlerinden
    Evet yangın
    Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
    Evet kaybetmenin o zehirli buğusu
    Evet isyan
    evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
    Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
    Bu sevda biraz nadan
    Biraz da hıçkırık tadı
    Pencere önü menekşelerinde her akşam
    Dağlar sonra oynadı yerinden
    Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
    Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam
    Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı
    Yani ben seni sevdiğim zaman
    Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
    Yine de
    Bir adın kalmalı geriye
    Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
    Aynaların ardında sır
    Yalnızlığın peşinde kuvvet
    Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye
    bir de o kahreden gurbet
    beni affet
    kaybetmek için erken
    sevmek için çok geç...
    6 ...
  6. 11.
  7. tamamen saçmalık olmayan durumdur. şöyle ki ; hayat beklemediğimiz oyunlar oynayabilir bizlere ve mecbur kalabiliriz ,içimiz kan ağlaya ağlaya gidebiliriz.ama sebebi her ne olursa olsun iç kanatıcıdır. her acı gibi bir süre sonra alışılır.
    4 ...
  8. 28.
  9. * sevgilimin bütün yalanlarımda çuvallamama rağmen bana katlanması, kahrımı çekmesi, deliye vurmalarımı hazmetsini çok özledim be...

    şimdi olsada beni ben olduğum için sevse yalanımla sevse acıtmayan tatlı yalanlarımla, bilirdi öyle olduğunu...

    senden bir beklentim yok etrafımda ol yeter deyişini... beni uzaktan izlemeyi sever... eşek der bi tekme sallardı...

    nerden bilebilirdim ''bana öyle yakındın ki hep benimsin zannederdim'' diyenlerin hislerime tercüman olduğunu... terketti beni...

    4 sene oldu be sözlük ayrıldıktan 1,5 sene sonra vefat haberini aldım... zaman zaman gelir aklıma içim titrer sonra geçer... yine öyle bir anda söyleyeyim dedim...
    4 ...
  10. 24.
  11. nasıl anlatılabilir ki bu durum. insanın dünyası başına yıkılır. belki ailelerden dolayı gerekmektedir belki de affedilemicek bir hata yapmıştır karşınızdaki. günlerce kafanızı kemiren soru işaretleriyle uğraşırsınız hayatınızda hiç kalmadığınız kadar ikilemde kalırsınız. zor bi karardır, hayatınızın her anını beraber yaşamak istediğiniz insanı hayatınızdan çıkarmayı düşünüyorsunuzdur çünkü. bundan daha kötü olabilecek şey ise aşık olduğunuz kadının durduk yere sizden ayrılmasıdır.
    4 ...
  12. 2.
  13. 5.
  14. aşık olunan adamdan ayrılmak zorunda olmakile eşdeğerdir. kadın-erkek fark edeceğini sanmıyorum.
    3 ...
  15. 23.
  16. Yaşattırılan bir olaya nasıl entry verilir onu bilmiyorum .Mantıkta biten kalpte bitmeyen bir ayrılıktır.Bedenler birbirinden uzaktır.Kalpler tabulaştırılmıştır.Ama o tabunun arkasında aşk gerçeği yatar.Acı çekersin.Ağlarsın döner döner yine ağlarsın.Ama dönüş zordur.Çünkü mantığın duygularını yenmiştir.Ve ayrısındır.
    3 ...
  17. 6.
  18. uzun yıllar ''kendimiz'' diye bildiğimiz kişiliğin ardından bilmediğimiz başka bir insanın çıkmasıdır. müthiş bir savaştır; bu savaşın görüntüsü kızgınlık ve öfkedir. bir yanımız ''beni bırakma ne olur'' diye yalvarmak, bir yanımız farkında olmadan onu silip atmak ister.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük