dersanede bir kız vardı. taş gibi. benim bile dikkatimi çekmişti o derece. bölye minyon desen değil olgun desen değil dolgun desen değil, hepsinin karışımı işte. erkekler tanışmak için can atarlardı, ismini duyunca yüzlerinde bir şaşkınlık ifadesi belirirdi sonra uzaklaşırkardır yanından.
kızın ismi kezban'mış. hayır şaka değil, babaannesinin ismini koymuşlar. kız da utanmadan, değiştirmeden paşa paşa söylüyordu herkese. takdir ettim, ben olsam takma isim kullanırdım.
buarada dersanedeki erkeklerin sözlük yazarı olduğuna dair derin şüphelerim var; kezban ismine bu kadar soğuk olduklarına göre..
aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmeyen insan sallamasıdır, olmayan isimdir. birisine gerçek anlamda aşık olduğunuz zaman ki manken gibi yürüyen kızlarımızın genelde bu eylemin son nesnesidir, değil ismine takmayı gelip ağzınıza sıçsa yarabbi şükür dersiniz. dolayısıyla isim aşktan soğutmaz, soğutamaz. ha başlık sıçmak çatısı altında incelenmesi gereken bir başlığa ciddi ciddi cevap yazmak da benim utancım olsun.
muzaffer... duyunca tüylerim ürperiyor. düşün sana at hırsızı kılıklı herifle aynı ismi paylaşan bir cıvırtoz hanım. yok hacı ya insanın aşık olası gelmiyor. muzaffere aşık olunur mu lan? olunur tabi de yani ne bileyim lan biraz tuhaf ya. düşün sana hacı ilkokuldasın dördüncü sınıfta, sınıfın haytası tahtaya; "ali muzaffer'i seviyo" yazıyor. ibne derler lan adama bilmeyenler.
yoktur böyle bir isim . aşık olmuşsan eğer, zaten batmaz gözüne kulağına hiç bir şey.
ama şu olabilir. daha önceden tanıyıp hiç hoşlanmadığın hatta nefret ettiğin bir bayan varsa ki bu kız arkadaş ta olabilir hiç sevmediğin bir komşu teyze de olabilir ya da nefret ettiğin bir akrabanın ismi . işte o zaman ilk zamanlarda pek hoş olmasa da sonra alışırsın, aklına bile gelmez o sevmediğin insan.