-kim bu?
( gıcık olunan kızın yanında görürsün ilk. )
- bıdı bıdının seviglisi miymiş? hah zevksiz şey.
(öyle olmadığı anlaşılır sonradan. ki öyle olsaydı da durum değişmezdi. fakat en azından onunda sana aşık olduğunu düşünüp aylarca havalarda onunla yaşadıktan sonra itiklemezdi arkadan sende çakılmazdın betona.) *
-bahar, bu çocuk benim sürekli böyle mal gibi gülmeme sebeb oluyor, anlamıyorum neden!
-aşık oluyorsun arkadaşım... hadi hayırlısı...
-hayır canım ne münasebet! aşkla ilgisi yok, yani fazla komik ve eğlenceli bir tip, o yüzden. ... ne bakıyorsun öyle bahar ya!
-peki...
-ne pekisi?
-mal gibi gülüp durma şöhret.
-gülmüyorum be mal gibi falan! of bahar! sen güldürüyorsun beni işte şöyle bakarak!
-ben değil, can.
-off!
-of deme puf de.
-bahar ne diyorsun? anlamıyorum!
-aşıksın diyorum.
-değilim!
-peki...
-yaaa!
-peki dedim, aşık değilsin.
-tamam.... aşığım.... evet.
-aferin.
-iyi bok yedin itiraf ettirdin de!
-ben ettirmedim sen ettin.
genelde kemal sunal'ın "ramazaaan"* demesine, "şey.. sanırım onlar lens değil?" demeye, "abi siz kaçın kendinizi kurtarın" fedakarlığına benzemez. başkadır.
herkes niyetlenmiştir hayatının bir kısmında bir roman yazmaya, ama ya bitmeyen işlerden, ya üşengeçlikten, ya da yeteneksizlikten oturamamıştır kağıdın başına.
en büyük sebebi ise, başlangıcı yapamamaktır ama, ilk cümle devamını da getirecektir oysa. işte aşkı bulmak yeni bir roman yazmaya niyetlendirecek ilk cümleyi bulmak gibidir. aşık olmadan önceki son söz ise, genelde kişisel romanın ilk cümlesine işaret eder hayatı.
"duyduğum çilek kokusunu takip ettiğimde, onu gördüm. onu görür görmez, uzun sürelerdir çekilen ızdırapların, yer yer kabalaşan vakit öldürmece oyunlarının, hilelerin, suskunluğun, bu kırgınlığın, bu olmamışlığın ve bu çekilen acının, hiç şüpheye düşmeden, hiç nazlanmadan, uykuya dalan bir çocuğun masumluğu gibi biteceğini ve çok mutlu olacağımı hemen anladım. buna da inceden üzüldüm" *