Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna"
bilmemek bilmekten iyidir
düşünmeden yaşayalim mara
günü ve saatleri ne yapacaksin
senelerin bile ehemmiyeti yoktur
seni ne tanidigim günleri hatirlarim
ne seneleri
yalniz seni hatirlarim
ki benim gibi bir insansin
tanimamak tanimaktan iyidir
seni bir kere tanidiktan sonra
yaşamak acisini da tanidim
bu aciyi beraber tadalim
mara
basim omuzumda iken sayikladigima bakma
beni istedigin yere götür
ikimiz de ne uykudayiz
ne uyanik.
Yüreğimin zarif acısı
Şimdi bu şehir, adının incesiyle gülümsüyor kuşlara
Basıp geçtiğin yollar, dokunduğun duvarlar
Her yer şarkı söylüyor
Kimyası değişiyor yıldızların
Parlıyor aklımdaki kuyruklu uçurtmalar
Şimdi her evin gölgesinde bir avuç su kalbim
Yüzünü yıkıyor göçüp gitmiş babalar
Ağzını uzatıp yudumluyor, terlemiş şen çocuklar
iyi ki geldin bak!
Şimdi bu şehir çocuk,
Bu şehir baba,
Bu şehir aşk..
Ne dedimse inanma
Seni değil kendimi aldatıyorum
Sen istediğin kadar
Varlığın ta kendisi ol
Ölümsüzlüğün ta kendisi
Ben günden güne yok olmaktayım
Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana
Anlamıyormusun
Gökyüzü güneş olsa
Sensiz karanlıktayım
Eğer kral olsaydım.! Çiğneyerek tahtımı
Memleketin halkını dizlerine sererdim.
O kuvvetli hükmümle bütün tacı tahtımı
Bir tek bakışın için sana feda ederdim.
Eğer Allah olsaydım.! O heybetli, o derin
Kainatın, semanın, denizlerin, her yerin
irademin önünde eğilen meleklerin
Sevgilim bir busene hepsi senindir derim
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş legenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
Ezbere Bildiğim iki şiir var biri istiklal marşı diğeri çanakkale şehitlerine.onların dışında eğer çok isterseniz şunu bırakayım :
Seni sevmek ölümse
Koyum götüne gülümse.
dilimde sabah keyfiyle yeni bir ümit türküsü
kar yağmış dağlara , bozulmamış örtüsü
rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
ihlamurlar çiçek açtığı zaman
ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
dağlar çivilendikleri yerlerde çürümeden
bebekler hayta hayta yürümeden
geleceğim diyorum ,geleceğim sana
ne olur kesin bir takvim sorma bana
ihlamurlar çiçek açtığı zaman
beklesen de olur , beklemesen de
ben bir gökkuruşum sırmalı kesende
gecesi çok süren karlar buzlar ülkesinde
hangi ses yürekten çağırırsa seni bana
geleceğim diyorum,takvim sorma bana
ihlamurlar çiçek açtığı zaman
bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
sevda duvarımı aştım, sendeki bu tılsım neydi?
başka gezegende de olsan dönüşüm hep sana
kesin bir gün belirtmem, ne olur takvim sorma bana
ihlamurlar çiçek açtığı zaman
eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
yaralarıma en acı tütünleri saracağım ben
yeter ki bir çağır çiçeklendiğin yerden
gemileri yaksalarda geleceğim sana
on iki ayın birisinde,kesin takvim sorma bana
ıhlamurlar çiçek açtığı zaman
bak işte notalar karıştı ,ezgiler muhalif
hava kurşun gibi ağır, yağmur arsız
ey benim yeni alfabemdeki kadim elif
ne güzellik ,ne tad var baharsız
güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
geleceğim diyorum biraz mühlet tanı bana
ihlamurlar çiçek açtığı zaman
ihlamur çiçek açtığı zaman
ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
kimseye uğramam ben sana uğramadan
kavlime sadığım ,sadığım sana
takvim sorup hudut çizdirme bana
ben sana çiçeklerle geleceğim
ihlamurlar çiçek açtığı zaman...
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.