her şeyden bunaldığında ona koşarsın. sevsin, sevmesin çok önemli değil. onu düşünmek bile sıkıntılarından, buhranlarından kurtarmaya yetiyor insanı. hani işten ayrılacak insan psikolojisi vardır. kendini her şeyden soyutlar, elini hiçbir şeye sürmez ya onun gibi çekildiğin zamanlarda bir nehir misali kalbine akan başka bir canlı yoktur. hele bir de çok konuşmayan, derdini insanlara yük gören, kendi içinde törpüleyen biriysen. yastığa kafayı gömüp hayaline kaldığın yerden devam edecek vakte kafa yormak işlerin en iyisidir. özledikçe daha fazla sığınırsın.
Dünya tüm menfi varlığı ile omuzlara yüklenirken ve ayaklar bunca yükten müşteki olmanın anlamsızlığını çaresizliği ile tasavvur ettiğinde, başın bir yandan göğü delerken öte yandan kendinden kaçan bir devekuşu gibi toprağa gömülü iken, sükut yalnızca huzurun sükutu ve zamansızlık yalnızca kederin zamansızlığı iken; avuçlar birbirine kenetlenmiş, gözlerde gerçeklikten uzak bir metanet hakim iken ve dudaklar, yalnız tek bir ağızdaki dudaklar yalnızca birbirlerine değerek ısınırken, asla sonsuz olmayan ama sonu da hiç gelmeyen bu kıyametin ortasında ve dört taraftan dahi aşkın tüm varlığı kuşatan harabelerin arasında iken maşuk ve yalnız yukarıdan değil, kendi içinden de yağarken sesiyle ve sonrasındaki sessizlik ile göğü titreten bombalar; işte o zaman bir sığınaktır aşık olunan kişi.
Bakın, oldukça kolay. Metaforlar, analojiler vs... Romantizm, sahte dışavurumdur. Yapmacık, oldukça yapmacık.