asıl adı şerif cırık olan halk ozanı. hakkında yanlış bilinen pek çok konu içinde en önemlisi ' alevi' olduğu sanısıdır. kendisi bu konuda ' ben asimile olmuş bir ali evladıyım' diyerek türkmen kökenli, zamanla sünnileşmiş bir aileden geldiğini belirtmiştir. ha bu çok mu önemli, değil elbette. lakin biz isterdik ki şarkılarında bahsettiği demokrasiyi kendisi içselleştirebilseydi. türkülerin konu edildiği siyaset meydanı programında şunu söylediğini hatırlıyorum:
''yabancılar bizim müziğimizi, sevmediler, dinlemediler. o yüzden biz de onları dinlemeyelim''
ve akabinde salonda alkış tufanı koptu. halbuki o stüdyoda yabancılara bizim müziğimizi çok da güzel dinleten moğollar vardı, modern folk üçlüsü vardı. dinletmekle kalmamış ödüller de almışlardı. 'demek ki biz sunamamışız, tanıtamamışız kendimizi' diye sorgulamak yerine gayet faşizan bir yaklaşımla yabancıların müziğini tu kaka ilan etti sosyalist enternasyonal halk ozanımız. oysa ki en iyi o bilmeliydi müziğin yabancısının olmadığını... ah be mahzuni dayı, ben şimdi nasıl inanayım şu sözleri senin yazdığına:
--spoiler--
tabuttaki ölü gibi ölemem
derdim çoktur onun için gülemem
ben insanın değerini bölemem
doğu batı gavur müslim bir bana
--spoiler--
ağlasam mı türküsünün hikayesi de tuz biber ekti. her neyse, aşık mahzuni güzel insandı.
afşin/kahramanmaraş'ta 1940 yılında doğan, 21. yüzyılın en büyük aşıklarındandır.
şiir ve türkülerinde halkın sorunlarını dile getirmiş çoğu zamanda gerçekleri söylerken sivri bir dil kullanmıştır. bu sebeplerden ötürü çoğu zaman türkülerinin radyolarda çalınması, kasetlerinin satılması yasaklanmıştır. (bkz: katil amerika) (bkz: erim erim eriyesin) (bkz: dürzü) hatta bu kısıtlamalar yetmemiş aşık mahzuni hayatının bazı dönemlerini hapiste geçirmiştir. din konusunda yapılan yanlışlıklara karşı da allah türkçe bilmiyor mu, namaz kılsan kılmayana dokunma türküleri ile cevap vermiştir.
aşık muhzuni şerif'in ayrı bi insan sevgisi vardır. insanları insan olduğu için sevebilmeyi bilmiş ve halkına da bunu anlatmaya çalışmıştır. maraş katliamından sonra yazdığı maraş dramı adılı türkü ile aşık "yine severiz" diyor.halkımızın kendi kültürüne ne kadar sahip çıktığının algılanamadığı bu zamanlarda böyle büyük bi insan bile vizontele filminde işte gidiyorum çeşmi siyahım türküsü ile kendisini tanıdı. türküleri, düşünceleri, inançları ve ruhu hala bizimledir bizimle kalacak ve nesillerce mahzuni türküleri dinlenecektir.
son bir not: "benim söylediklerim ne ise, ben o'yum." aşık mahzuni şerif .
Ortaasya'dan beri süregelen bin yıllık çalıp-söyleme geleneğinin belki de en güçlü temsilcisi!
Mahzuni Şerif'e dair ne zaman bir şeyler duysam ve okusam nedense hep önemli bir tarafı yarım bırakılmış yapı misali canımı sıkar söylenenler,seçilen sözcükleri yavan bulurum genellikle,onu farklı bir ozan yapan ne varsa es geçilir laf arasında,araya kaynayıverir. Bir gün buna öyle canım sıkıld ki,kendi kendime şunu demiştim: "madem beğenmiyorsun Mahzuni hakkında yazılanları,eksik buluyorsun,buyur sen yaz,sen anlat onu"
işte aşağıdaki satırlar 21 yaşında üniversite 2'de öğrenciyken bir akşam mazbut bekar odamda dökülüvermişti kağıda,taşan dere misali!
"ASRIN OZANI"
Mahzun bir yaşama "merhaba" dediğinde takvimler 1940'ı gösteriyordu.
Asıl adı Şerif'ti ama çile,gam,eziyet ve bir o kadar da emek,direniş,umut ve sevgi dolu hayatı ona "Mahzuni" ismini vermişti babasına inat!
Bir kırık sazla düştüğü türkü yollarında gün gelip ustası sayılan Aşık Veysel'i ziyaret etmiş, torunu yaşındaki bu genç ozanı ayakta karşılayan Aşık Veysel, niçin böyle davrandığını soranlara, şöyle deyivermişti:
"Dostlar bu gelen Pir Sultan olmalı"!
Onu layıkıyla anlatmaya ne kelimeler yeter ne satırlar, ne de hatipler.
Bunu yapmaya ben de sanırım cüret edemem,
Mahzuni Şerif gibi bir derya için ne söylesem eksik kalır çünkü!
Sadece şunu desem kafi sanırım;
"Bilen bilir ki, o 20.yy'ın en büyük halk ozanıydı."
Lakin ne kendi memleketi Maraş'ta,ne de şu güzel ve yalnız ülkemde kıymeti bilindi.
Çünkü burası Türkiye idi.
Ozanların,aydınların,sanatçıların,yazarların rahatıyla ya da en azından eceliyle ölmesine pek de müsaade etmeyenler öyle çoktu ki, Mahzuni Şerif'i de rahat bırakmadılar elbet, ecelsiz öldürmek istediler sayısı belirsiz, yaşarken mezara soktular tarihte saklı bir hınçla!
Evi yakıldı,kurşunlandı,dövüldü,hapislere atıldı,mahkeme kapılarında süründürüldü.
Halk ozanları el üstünde tutulmazdı ama bu kadarı da hangi vicdana sığardı!
Suçuna gelince;
"Dam üstünde un eler,
tombul tombul memeler" gibisinden türküler söylemek yerine,
Yoksulun sırtından doyan doyana,
Bunu gören yürek nasıl dayana,
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
Bilmem söylesem mi söylemesem mi"
diye haykırmak...
"Çekirgeyi salıverdim çayıra çayıra,
Ot koymadı koyun ile kuzuya" gibisinden saz tıngırdatmak yerine,
bozkıra rahmet yağdıran yağmur damlaları gibi, gönül tellerimizi titreten türküler söyledi, gözyaşlarımızı tutamadık,akıttık Anadoluya!
Bütün suçu günahı buydu Mahzun-i Şerif'in!
Yolun sonuna gelince;
Kahramanmaraş'ın Berçenek köyünde, zemheri gülü olarak açıp Anadolu'nun en berrak,en içten türkülerine can veren benzersiz bir ozan olarak hakk'a yürüdü 2002 Mayısı'nda!
En tokcasından soylu sesi, gönül tellerimizi titreten bağlamasıyla silinmez bir iz bırakıverdi; "Mahzun-i Şerif imzasıyla"!
Geride;
Dinleyeni Anadolu'nun özüne gark eden 1000'e yakın beste-türkü,
Türk halk müziğindeki yerini doldurmanın mümkün olmadığı bir boşluk ve halkı için savaşmış bir sanatçı erdeminin hüzünlü hatırasını bıraktı.
2002 senesinde kaybettiğimiz asrımızın en büyük halk ozanı. öldüğünü haber yapan yazılı basın ve televizyon kuruluslari onu "yüzyıla damgasını vuran ozan" olarak tanımladı. Ölümü türkiye'de ve türklerin yasadığı ülkelerde büyük yankı uyandırdı. mahzuni Şerif hiçbir halk ozanına sanatçıya hatta politikacıya kolay kolay nasip olmayacak görkemli bir törenle son yolculuğuna ugurlandı.
kahramanmaraş'ın en büyük gurur abidesidir. 1960 yılında yazdığı türküleri hala dillerdedir. halk için sivri dilini devlet büyüklerinden yada makam sahibi kişilerden hiçbir zaman esirgememiştir. bu eleştirel türkülerinin bedelini elektrik yiyerek, tırnakları çekilerek, dişleri sökülerek ödedi.
nur içinde yatsın büyük ozamanımız, aziz hemşerim.
anadolu insanının çektiği kahrı, sıkıntıyı anlatan büyük ozandır.
mahsuni şerif anadoludur. anadoluyu anlatır. işçiyi, emekçiyi, köylüyü, bin kez toprağın içine giren bin kez toprağın içinden çıkan, doğan, yaşayan insanları anlatır mahsuni şerif...
o, bu, şu değildir, gerçekliğin ta kendisidir. büyük adamdır ve büyük adama yakışır şekilde konuşur. dostuyla, arkadaşıyla konuşuyormuşcasına türkü söyler. o kadar içtendir, o kadar yalındır mahsuni şerif...
bir mahsuni şerif daha yok, bir mahsuni şerif daha gelmeyecek, bu topraklar bir mahsuni şerif daha doğrumayacak...
çok yazık oldu böyle büyük bir ozana aşığa aydına insana. köyünden sürüldü işçi partisine girdi diye, evi kurşunlandı yakıldı,domdom kurşunu türküsünü yaptı,eserleri çalındı,mapusluk gurbetlik zulüm yaşadı ve kansere itildi. türküleri çok güzeldir, omurgalı duruşu örnek alınasıdır. her dinleyişte insanın gözleri yaşarır.ona zulmedenler yok olurken O hala yaşıyor...
bir televizyon programında nasıl yalnız bırakıldığını şöyle anlatmıştı:
büyük türk ozanımızın ölümünün 9. yılında kendisini unutmayacağımıza dair ettiğimiz yemini koruyoruz. onunla terbiye oluyoruz: olmaya oldurmaya devam edeceğiz.
"fani dünyanın sefası bir kuru kavga imiş
gerçeğiyle insan olmak her şeyden ala imiş."