güç bela hazırlandım, sevgilimle buluşacağım yere gitmek için kapıya yöneldim. çok seviyordum onu ve ona kavuşmak için büyük bir hırsla kapıyı çektim.
kapının tak diye kapanmasının ardından elimi cebine attım ki evin anahtarını evde unuttuğunu anladım. kapının kapanmamış olması umudu ile
kapıya yüzümü döndüm ve kapının el hareketi ile karşılaştım. az önce büyük bir gürültüyle, büyük bir hırsla kapattığım kapı sinsi bir gülücükle el hareketi çekmekteydi suratımın ortasına karşı.
hasssiktir dedim şanssızlığım üstümdeydi bugün. anneme sorsam nazar değmişti kurşun döktürmem gerekirdi. aman uzak kalsın deyip ayakkabılarımı giymek için dönüp yere baktığımda ayakkabılarımın yerinde olmadığı gördüm. ayakkabılarımı da evde unutmuştum. kafam çok karışıktı.
çilingir çağırmayı düşündüm. elimi gri pantolonumun derin cebine daldırdım ama telefonum da evde kalmıştı.
o kadar seviyordum ki aklım başımdan gitmişti.
yalın ayaklarımla merdivenlerden yavaş yavaş aşağı indim. yavaş yavaş iniyordum çünkü ufak taşlar ayağıma batıyor ve acıtıyordu. evin önüne çıktım. apartman sessizdi, top oynayan, misket diye çığlık atan çocuklar bugün yoktu. neyse dedim.
arabanın önüne geldim. elini yine derin cebine daldırdım ve hayatın bugün attığı 4. kazıkla yüz yüze geldim. arabanın anahtarlarını evde unutmuştum. bir süre kendime gelemedim. kendime geldiğinde havadan teker teker süzülen damlalar kafama düşüyordu.
yağmur yağıyordu, üstüm epey ıslanmış sayılırdı ama paltom vardı çok şükür. paltomun önünü kapatmak için elimi üstüme paltoya götürdüm. ama palto da yoktu üzerimde. incecik bir file atlet ile dışarı çıkmıştım. hemen balkonun altına geçtim, miss gibi toprak kokusunu içime çektim. bu havada tam da sigara yakılır dedim. sigara paketini bulmak için ceplerimi yokladım. lanet sigarayı da evde unutmuştum.
eve taşınalı iki hafta olmuştu, komşuları henüz tanıyamamıştım. evlerine gidip telefonlarını istemekten utanıyordum. karşıdan gelen ego otobüsü aklımı başına getirdi. sevgilimi de unutmuştum, zavallı bekleye bekleye ağaç olmuştu kesin.
hemen egoya koştum yalın ayak. ego şoförü maymun görmüş gibi baktı. ego kartını almak için elimi cüzdanıma götürdüm. cüzdanım da evde kalmıştı. bir süre şoförle bakıştık. şoför hemşerim ne kazma gibi dikiliyorsun orda dedi. kartım yok diyemedim. in lan aşağı yavşak sözleriyle egodan yaka paça dışarı atıldım.
darbe üstüne darbe yemiş yalın ayaklarıyla yağmur altında sevgilimle buluşacağımız yere kadar yürümüştüm.
sevgilim kafeteryada oturmuş beni bekliyordu. sinirlendiği 20 metre öteden belli oluyor adeta kafasından dumanlar çıkıyordu.
kafeteryadan içeri girerken garsonlar halime acımışlar yalın ayaklarımı görüp dilenci sanmışlardı. hemşerim bizde dilencilere para yok deyip beni iteklemeye,bana küfürler etmeye başladılar. ben dilenci değilim diyebildim sadece. bir gözü ile sevgilimi yokluyordum. dışarıdaki kargaşayı gören sevgilim dışarı baktığında sevgilisinin acınacak halini görüp dışarı çıktı ve üstümdeki garson bozuntularını o benim sevgilim diyerek uzaklaştırdı.
sevgilimin önünde rezil olmuştum ama onu çok seviyordum ve kirli ellerime aldırmadan sevgilime ağlayarak sarıldım.
_______________________________________________________________ tanım: aşkından aklı başından giden adamın hazin öyküsüdür.
_______________________________________________________________
aşırı duygusal,bir erkek olarak fazla romantik, bu kadar uzun yazıdan sonra aklının başına geleceği meçhul adamdır.
not:yaşı kaç bilinmez ama 18-19 arası olduğunu düşündürmüştür.gereksiz bir romantizim. kapıda kalman veya ellerinin kirli olması önemli değil , esas çulsuz kaldığında yanında duran sevgili sevgilidr.
- aklın nerde amk senin? çok mallaştın la sen.
+ aga aşık oldum mk ben.
- anlaşıldı. aklın götüne girmiş.
+ dalga geçme amk yaaa. (aşık adamın yavşak ağzıyla çıkan ya)