37 yaşındayım. çok gördüm çok gezdim çok yaşadım. ustasıyım bu hayatın. 17 yaşına kadar binlerce roman okuyup hepsini ciddiye alan bir hayalpereste dönüştüm. 17 imde, usturamla kestim ayırdım gençliğimi sonraki hayatımdan. sokaklara çıktım. hayat varmış lan dedim. hayat varmış. memleketin her köşesini gezdim. çırılçıplak denize girdiğim şakirt dostlarım da oldu, çay bardağında rakı içtiğim eski zaman akşamcıları da, bir kuru ekmeğe kebab muamelesi yaptığım günlerde oldu, yedi yıldızlı otelde onyedi haneli hesaplar ödediğim de. dokunsan kırılacakmış gibi duran, kristali andıran bir kadınla hiç dokunmadan aşk yaşamışlığımda oldu, altı ay bir eve kapanıp organlarımızın iç içe geçtiği, kokusunu ezberlediğim tanrıçalarla birbirimize dokunarak tapındığımız da.
yine de aşkın acemisiyim ben. hep hazırlıksız yakalanıyorum ben bu aşka. mesleklerim gereği her gün çok farklı tarzlarda kadınlarla tanışıyorum. en derin sırlarına vakıf oluyorum. bir nefes kadar yakın oluyorum onlara. dünya güzelleri önüme seriyor ruhlarını. mutsuzluklarından tesbih yapıp çekiyorlar karşımda. kılım kıpırdamıyor. gözlerimiz değiyor birbirine. içimde bir şey oynamıyor.
ama gün geliyor bir şey oluyor. öncesinden hissediyorum. bakınıyorum sağa sola. burun deliklerim kabarıyor. tenim sızlıyor. yediğim yemeklerin lezzeti değişiyor, aldığım kokular renkleniyor. biliyorum diyorum bir şey olacak. bir büyük hikaye başlayacak ve ben satırlarında kaybolacağım. anlıyorum çok aşık olacağım. ölmeden önce öleceğini hissetmek nasıldır acaba?
onlarca kadın içinde bir kadın çıkıyor karşıma. öyle normal, öyle sıradan, öyle hüzzam.. gözleri kaçıyor benden, teni saklı kumaşlar altında. kokusu belli belirsiz. ama yüzünde bir şey saklı. bir hikayesi var çizgilerinin. ince uzun parmaklarının ucunda bir geçmiş var. yutkunurken beliren o yumruda öpmek istediğim bir şey var. öylesine toplanmış saçlarında duymak istediğim bir koku..
anlamıyorum ben bunu. ama biliyorum başıma gelecek olanı. anlamıyorum bütün o taş bebekler karşımda dünyalarını bana teslim ederken hiç bir şey hissetmeyen ben, en beklemediğim anda, hiç aklımda yokken nasıl oluyor da o kadar da havalı olmayan bir kadına herkesten çok her şeyden çok bişeyler hissediyorum. nasıl oluyor da birden vurgun yemiş bir dalgıç gibi oluyorum. nasıl uyuşuyor ensem, nasıl ürperiyor içim. ne zaman kabarıyor dudaklarım. ne zaman teslim oluyorum bu sonu belirsiz hikayeye.
ve yanılmıyorum ben hiçbir zaman. yaşadığım o dağ gibi aşkları unutturacak kadar büyük aşklara dönüşüyor bu hikayeler. o yolda görsem eh işte diyip geçeceğim kadının tenine meftun oluyorum. dokunduğumda eriyorum. öptüğümde gökyüzüne çıkıyorum. sırtını öperken sanki kendi ruhumun sınırını çiziyorum dilimin ucuyla, emerken boynunu sanki zehirini alıyorum bu berbat hayatın, bakarken yüzüne sanki ufuk çizgisinin ötesine geçiyorum. mahşer' in ateşini vaktinden önce yakıyorum. dokunduğum hiçbir tene benzemiyor. sanki öptüğüm bütün dudaklar anlamını yitiriyor bu dudaklara değince dudaklarım.
binlerce kadın içinde herhangi bir kadına aşık olmak tanrı' nın bize yolladığı bir işarettir. işte dengin, işte öbür yarın, işte sen! işte mucize istiyordun yolladım sana. hakkını ver şimdi o mucizenin. hayalkırıklığım olma yine.