aşk kısa ve öz bir kelimedir. aşk işte, neyini kurcalıyorsun ?
fakat insan dilindeki şu 3 harfli kelimenin anlamı büyük, hatta bir sözlüğe sığamayacak kadar büyüktür... bunun anlamını bir aşık bilir, birde onun kalbi. bir ben bilirim, birde kalbim...
çekilmez günlerden biriydi. acaba o ne yapıyordu ? şuan mutlumuydu ? evet bayram, kesin tanıdıklarındadır. ailesiyledir, mutludur. kötü bişey olmaz dimi... olmamalı, bayram sonuçta...
bu düşüncelerle girdim bayram sabahına. aslında tamda bu düşüncelerle sayılmaz. sabah 6 civarı mütiş bir karın ağrısıyla uyandım. o an tek düşündüğüm şey tuvalete gidip iyi bir bağırsak faaliyeti yapmaktı. üstüm açılmış gece, benimde tabii bünye hassas. bağırsak faaliyetinin ardından direk yatak. ama birden o geldi aklıma, gözlerimi kapattım. onu düşündüm. bu hayeller eşliğinde hafif hafif uyuklamaya başladım. babamın '' hade oğlum bayram namazı !!! '' diyerek kükremesi beni ayıltdı. abdest, giyinmek filan derken kendimi dışarda buluverdim. aklımda hÂl o vardı. dört gündür göremiyordum, ve daha 5 gün daha vardı. beni sevmiyordu. fakat yinede okadar çok özlemiştim ki... gözlerim dolmuştu, şimdiki gibi...
camii'ye vardığımızda babam benim nekadar tanımadığım insan varsa hepsiyle bayramlaştı. ve camii'nin içine girdik. oturduk bir yere, dinledik imamı... fakat imam farklı bişey söylese neyse, 30 dakika boyunca kurbanın günahları azalttığını 30 farklı biçimde anlattı. anlatışı ise uykumu getiriyordu ( her imam öyle değil. beykoz'da bir imam var adam hem espri yapıyo hemde ciddi konuşuyo. dinlemekden insan keyif alıyo valla. ) . sonunda namazı kıldık. namazdan sonra ilk verdiği vaazı tekrar anlattı ve evlerimize dağıldık.
eve varınca biraz facebook'da takılıyım dedim. aman allahım ! sevdiğim kızın paylaşımı, yanında da kapı gibi resmi var ! aklım yine ona gitti... onu düşünmeye başladım. beni sevmeyen birini düşünmem nekadar mantıklıydı bilemiyorum. ama düşünüyordum işte. onu çok özlüyordum. gözlerim yine dolmuştu. çaresizdim, elimden bişey gelmiyordu. arkadaş benim yerime kıza sormuştu ve bikere kız '' hayır. '' demişti. ama nedense içimde hÂl bir umut vardı, var hÂl ! inanmak istemiyordum. umutsuzluğa düşmek istemiyordum. aklıma saçları geldikçe ağlamak istiyordum. sesi aklıma her keldiğinde '' lütfen susma ! konuş ! '' diyesim geliyordu içimden. okuldada böyleydi. ne zaman hoca onu kaldırır soru sorar ve oda cevap verir, bitmesin iye dua ederdim içimden. utancımdan yüzüne bakamazdım. içimden haykırırdım '' lütfen susma, konuş ! o güzel sesin şuana kadar duyduğum en güzel ses ! '' diye. hani susuzlukdan ölmek üzere olan bir adama bir yudum içirirsiniz suyu, oda daha fazla için kıvranır, yalvarır ya, işte aynı öyleydi durumum.
gözleri gelirdi aklıma, yakut kadar güzel, kuvars kadar parlak, altın kadar kıymetli. uzun uzun bakmak isterdim. ama okulda bile sadece 2-3 saniye bakabilirdim. gözlerimiz çok nadir kesişirdi. normal iki farklı insandan bile daha az. ona 2-3 saniyeliğine bakar, kafamı sıranın üstüne koyardım. bazen baktığını fark ederdim. içimden '' acaba ? '' diye geçirsemde, gerçeği değiştiremezdim. o gözler acaba kime sevecen bakacak ? kime gülecek ? bu sorular beni delirtirdi.
kaşları, ayrı bir güzeldi gözleri üstünde. hareket ettikçe içimi heycanlandırırdı. ateş asıl orda yanıyordu. sıcaklığın göze bukadar güzel battığı başka bir insan hatırlamıyrdum !!!
yanakları, suretini tamamlıyordu. iki ayrı yanağına gülüyordu. o yanaklar olmasada çok güzeldi. ama o yanaklar 1000 kat güzelleştiriyordu onu... anlatamıyordum yanaklarını. bakmak istemiyordum. bakmaya kıyamıyordum...
saçları vardı, güneş yansıyınca ismi olmayan bir rengi açığa çıkarırdı. o renk öyle bir renkti ki, görünce içim giderdi, '' nasıl ? '' derdim. nasıl bukadar güzel olabiliyordu.
peki ben bunları düşünürken o ne düşünüyordu acaba dedim içimden. ya onun sevdiği varsa ? ya oda aynı duyguları ona besliyorsa ? onu benim kadar sevmeyen birinin eline düşerse ya ? ya o ona iyi davranmaz ve kullanırsa ? nasıl yaşardım ?
aşk nedir kalbim ? onu hep düşünüyorum, hiç gözümden gitmiyor. gözleri tekrar geliyor aklıma. sadece ona bakmak isterdim, hiç bir şey yapmadan... onsuz olmanın verdiği sıkıntı içimi bayıyordu, öfleyip püflüyordum. acaba başına kötü bişeyler gelirmi diye. ya gelirse ! onu çok özlemiştim. bekleyemeyecektim, ama başka çarem yoktu. sonuçda bayramdı, kötü bişey olması çok az ihtimaldi. ama o ihtimal bile beni öldürüyordu. ya sınıfa girdiğimde 9 günün işkencesini çekmişken o yoklamada '' yok '' sıfatı taşırsa?
facebook'unu açardı arada bir. sohbet pencerisini açar öyle beklerdim bişey yazmasını. ben korkardım, utanırdım. beklerdim, beklerdim. hiç yazmazdı bişeyler, tıpkı şimdi olduğu gibi...
gözlerimin dolmasını engelleyemedim. belkide aşırı sevmiştim. bilemiyorum, tek bildiğim kurtuluşun imkansız olmasıydı. lanetlenmişmiydik acaba. etrafta kendini aşık zanneden okadar çok y**şak vardı ve hepsi okadar çok mutlulardı ki. ama acıyordum onlara, sevdiğine kavuşma umudu bile inanılmaz mutlu ediyordu inanı. onlar bunu yaşayamıyorlardı. içimden '' büyük ihtimalle hayatları büyük bir boşlukta. '' diye geçirdim. iki sevgili gördüm vapurda, gerçek aşkla '' seni seviyorum. '' diyen. beni en çok yakan da, kendi sevdiğime okadar güzel bir şekilde '' seni seviyorum. '' dememin yasak olması...
anlat kalbim millet duysun, her b*kunu anlatan yazarım ben !
anlat kalbim millet duysun, 'o'nu seviyorum ben !