gecen moskova'dayim, simdi kapalıcarsi'da oldugum gibi, ruya diye bir sey goruyorum, ki o zamanlar icat edilmis degil, petersburg'a gitmek uzere tren garına ulasmisim tam. orda biri yasli memur, digeri genc bir subay iki adam, biri yasli bir teyze, digeri genc ve guzel bir bayanla muhabbet ediyorlar. hal ve tavırlarından belli ki teyze genc subayin anası ya da teyzesi ya da eltisi, ya da gorumcesi, ve asikâr ki genc ve guzel bayan yasli memurun bacisi olmakla mes'uller. neden sonra, akrep aska gelip yelkovanla iyi bir sevistikte, bir gurultu bir cingar bir feryat bir figan, goruyorum bu sevimli dortlunun yuzunde feci bir telas ifadesi. sonra genc subay bir kosu gidip geliyor, daha sonra ogrendigim uzere bir ray gorevlisi kendini moskova'dan hareket etmekte olan (ve benim kustuyu payi kacirdigim) trenin onune tutmus firlatmis oldugunu ogrenmis bir sekilde, ve mantiksiz bir ifadeyle genc, guzel ve basarılı anchorwoman'a donuyor, "askim olme," diye unluyor, sonra green peace gosterileri filan, girla...
yani demem o ki, bu acidan bakildiginda, yürek paralayıcı bir soz. hattâ daha da otesi - otenazi gibi bir lâfız, hafız. tum damacanalar, posetler birlesse, tum aynalar fuzuli yere erise benzeri soylenemez. yoksa, degil mi, neden harfler konusunda her turlu falso verebilme ihtimalini goze alarak, bu sozu en buyuk edebi eserlerden birindeymiscesine gosterelim. cok duygulandırıcı. askım olme, azgın sakirt.