gönlümle başbaşa düşündüm demin
artık bir sihirsiz nefes gibisin
şimdi ta içimde bomboş kalbimin
ak hisleri sönen bir söz gibisin...
maziye karşı sevda yeminim
bir anda unuttum seni eminim
kalbimde kalbine yok bile kinim
bence artık sende herkes gibisin...
bence artık sende herkes gibisin...
maziye karşı sevda yeminim
bir anda unuttum seni eminim
kalbimde kalbine yok bile kinim
bence artık sende herkes gibisin...
Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
...
(bkz: nazim hikmet ran) *
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,
vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
ıslığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum...
Derin bir denizin dibine çökmüş, bir hazine aşk denen
Gafilen bir av olur aniden. Bir kalp,ve diğeri hükmeden.
Benden uzakta olsun derdim körpecik çocukken.
Gücümü toplamam gerekti aldanışımı yaşarken
Kıvranımışı seyreden melekler gibidir sükünet
Tam kendimi toplamışken önüme çıkar hayalet
Ve korku içime hucmerken korkup kaçar cesaret
Felaket sarsılışımı izler, cesede çevirir esaret
Yardım et, bir iğne vur!... Ve sönsün acımın yangını
Güneş su olsa, yağmur kurusa ayıltamaz bu baygını.
Çok zorladım şansımı ve yatıştırdım hırsımı.
Yaşama kafa tutarken kafamı kırdı cadının tılsım.
(bkz: Sagopa Kajmer Monotonluk Maratonu)
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden,
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
içimden bir şey :
belki diyor.
aşkı görüşmek, yiyişmek dışında bir boyutta yaşamak ile ilgili bir durumdur belki... ne kadar da romantik olur karşındakinin gözlerinin içine içine bakmak, ne kadar da içlidir dudakların, dudaklara değdiği an... ya aşk bu mudur? sanmam... aşk daha ulaşılmaz ve daha kanatıcıdır. dudaklar dudaklara değmez bile aşkta çoğu zaman... kenetlenirler belki ama değmek denemez buna ki demiyoruz da zaten. velhasıl aşk kalbinin almanya, berlin sokaklarında çarpmasıdır 2 sene boyunca her gece... bedenin her ne kadar cibali dolaylarında da olsa... bu yüzdendir ki aşk üzerine yazılmış onlarca şiir arasından bu uzaktalık temasını yoğun içeren dizeleri seçtik...
bir de üçüncü şahsın şiiri vardır bu anlamda aşka dair gerçekçi bir anlatım olabilecek... o da üstad, attila ilhan'a aittir. karşılıksız ve ulaşılmaz bir aşktan bahseder orada da ilgili kahramanımız...
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu, ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ip ince
hayırsızın biriydi fikrimce
...
Son kullanma tarihi
Çoktan geçti bu aşkın
Pişmanlık duymak için
Çok geç kaldın şaşkın
Kapımı çalmak için
Gönlümü almak için
Gelip yalvarmak için
Çok geç kaldın şaşkın
Kokun var diye üzerinde
Aylarca sakladığım
Beyaz tişörtünü de
Kesip toz bezi yaptım
Resimlerini yırttım
Mektuplarını yaktım
Terliklerin eskidi
Geçende çöpe attım
Yok oldu bak herşeyin
Kalmadı hiçbirşeyin
Vız gelir inleyişin
Geç kaldın geç kaldın
Geç kaldın
Geç kaldın şaşkın
...
kabirde böceklere ezberletirim guzelliğini
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum
'Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
istanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.'
Susarak Özlüyorum (işte buna bıçak çekiyorum)
Sözcüklerim varmiyor uzaklarına
Birer birer düşüyor bütün öpmelerim
Ağır yenilgiler alarak
Adresinde yoklu¤unu kıyamet bilerek
Sadece susarak özlüyorum seni
Hiç tanımadan, ne garip
Sadece susarak özlüyorum seni
Hiç tanımadan, ne garip
Sadece susarak özlüyorum seni
Hiç tanımadan, ne garip
Sense uzak, çok uzakta
Bir deniz gibisin resimlerde
Dokunsan Dersim olur, göçerim mecburen
Duydum çok sonradan, adın önemli değil
Acın aynı tadı veriyor
Adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
Sadece susarak özlüyorum seni
Hiç tanımadan, ne garip
işte buna bıçak çekiyorum
şimdi adı yok, hiç bir sevgilinin
Zaman zaman değil şimdi
Yalnız benmiyim bu ahir zamanda
Derviş mekanına aşk ile cağıran
Bu ahir zamanda